2 Aralık 2007 Pazar

TuTuNaMaYaNLaR


Dış dünya gibi, içrek de özünde karanlık(tır) aslında..

İçine hiç bakmayan bir kişi için, içrek karanlık çok sorun olmaz. Aydın dışrakta yürürken, karanlık içrekte de yürüyebilir çünkü. Nereye gittiğini bilmese de.. Bilmediğini de bilmez ya..

Dışsal aydınlığın yittiği zaman ve mekanlarda belirginleşir ancak içsel karanlıkta yolunu yitirmişliğin türevi olan sorunlar! Aksi taktirde, bu sorunlar derinlemesine etkimez yaşayışlarına ve kaynaklar hep dışrakta, uzakta ve başka yerlerde aranır. Her bulunan sözde çözümle de, sorunlar kılık değiştirir. Böylece, öleceğini düşünmeden yaşar kişi ve yaşadığının farkında olmadan ölür. Mutlak mutluluk içinde..

Neden içrek bilinçli farkındalık eksikliği böyle yansısın ki dışrağa? Cevap kısa ve öz: İki ayrık etkileşebilir dünya değil sözü edilenler: Mevcut varlık düzeyimizde birisi hep diğerinin içinde. Dahası, özünde..

Bu “içindeki bebeğin içinde olma durumu”nun getirdiği simetri gereği, içsel aydınlıkları dışsallarla benzetimin tetiklediği sorunlar uzayı pek geniş olmasa gerek. Yani, öyle umulur..

İçine bakanların bir kısmının içrek güneşleri vardır. (Sadece) büyük hayalleri olan kişilerdir bunlar. Ve güneşe baktıkları için, gölgeleri göremezler genelde. Hatta uzun süreli bakışlarının ardından güneşlerine, baktıkları her şeye güneş lekelerini bulaştırırlar. Gözlerini kapasalar bile bazen gece özlemiyle, kurtulamazlar ışığın düş(ün)sellerine bıraktığı izlerden. Güneşlerinin yarı ömrü uzunsa ömürlerinden, şanslıdır böyleleri..

Bir de (sadece) küçük hayalleri olanlar vardır. Hayaller küçüldükçe uzaklaşır, uzaklaştıkça ışıkları azalır, ışıkları azaldıkça da çoğalır! İçrek, göğü yıldızlarla dolu bir gecededir hep böyleleri için. Hayallerinden birine yaklaşmayı deneseler, diğerlerinden uzaklaşırlar. Onlar için en iyisi, oldukları yerde durmak olur. içreği dem be dem gündüzde olanlar kadar açık seçik göremeseler de bazı şeyleri.. Gölgeler canlanır, canlar gölgelenir içreklerinde. Hakikate hayal, hayale hakikat katarlar böylece. Ama gürültülere takılmaz düş(ünce)leri, zihinleri daha açık olur. yaratıcılıkları pekiştiğinden midir bilinmez, sayıları daha çoktur. Neredeyse içine hiç bakmayanlar kadardırlar hatta. Lakin pek azı şanslıdır! Ki onlar, geceleri bulutlarla kararmayanlardır.

Her iki gruptan da içreği bulutlarla kararan bazıları, içlerine bakmaktan kaçmayı deneyebilir. Ama hayal güçlerinin gücüyle ters orantılıdır kaçak yaşayış sürelerinin üst eşiği. İçrek gündüzdekiler daha şanslıdır tabii bu durumda. Yağmur damlalarının şimşeklerle yanıp sönüşünü görmeseler de diğerleri gibi..

Her iki gruptan da olanlar vardır bir de. Kendi etraflarında dönerler ve böylece geceleri gündüzlerine bağlanır. Yani hem küçük hayalleri vardır, hem de büyük.. Zaten hayalleri hakikat, hakikatleri hayaldir. Yıldızlar çıkmazsa göklerine gece, güneş de doğmaz günlerine. Onlar pek şanslıdır!

Son olarak bir büyük grup daha vardır ki, en şanssızları onlardır: Tutunamayanlar. İki grubun birinden kesişimine doğru gitmeyi denerken, grupların tümleyenine düşmüşlerdir. Yola çıkış niyetleri güzel olsa da.. İçlerine bakarlar ama karanlığı aydınlatacak tek bir hayalleri bile kalmamıştır. İçrek boşlukla, dışrak da an’lamsızlaşır: Hayalleri yittikçe, hakikatleri birer yave olur.

İçine bakmayanları ölümü öğreterek, onları yaşama bağlayabilirsiniz. Ama tutunamayanlarda bu işe yaramaz: Onlar ölmeden önce ölmüşlerdir zaten. Sadece yeniden doğamamışlardır (daha). Onlar berzahta sıkışıp kalanlardır: Aslında ne ölüdürler, ne de diri. Eğer içlerinden doğacağı olan birini öldürmeyi denerseniz, tüm dışrak değişiverir..


Sevgiyle,,

oNuR :: sU LeKeSi,,


26/10/2007

Hiç yorum yok:

iZ-LeYiCiLeR