18 Ekim 2010 Pazartesi

Bi’ şey (?) yapmalı! (güncelleme @ 10/11/2010)

AKP’si, CHP’si, MHP’siyle; askeri, polisi, hakimiyle,, bir güldürüklü temaşa oynanıp, duruyor memlekette. Cumhuriyet demesi gereken demokrasi, demokrasi demesi gereken cumhuriyet diye tutturuyor. Koyu seküleri kendini laik, yetim hakkı yiyeni kendini Müslüman sanıyor. İyi güzel de.. ..temaşayı iz-leyen halk pek gülüp, eğlenmiyor sanki artık. Ya bu güldürüklü temaşa da ibretli temaşaya dönerse öncekiler gibi? Bu tehlikeye karşı muhtaç olduğumuz kudret, zihinlerimizdeki atıl düşüncelerde mevcut mu? Pek sanmıyorum.

Önceleri sadece Pers (/İran) topraklarında dolaşan, sonra Hıristiyanlık aracılığıyla Anadolu üzerinden tüm batı dünyasını yayılan “kahraman kurtarıcı” figürü, biraz da toplumsal bilinçaltımızdaki “atalar kültü” sayesinde, düşünce dünyamızı istila etmeye başlamış durumda. Bu figür, geçmiş ve gelecek bağımlılıkları üzerinden insanları eylemsizleştirip, edilgenleştiriyor. Aynı zamanda, birbirine karşıt öbeklerin tümleşmesini de engelliyor: Her öbek kendince kurtar(ıl)maya o kadar odaklanıyor ki, insanlar karşıtının iyiliği için onu kurtarmayı deniyor ve bu noktada kaçınılmaz olarak gerginlikler ortaya çıkıyor.

İşte bu yüzden, tarih kitaplarımızı, milli destanlarımızı, mistik masallarımızı; televizyon dizilerimizi, sinema filmlerimizi, gençlik hayallerimizi,, bir an önce “her zaman tek bir kurtarıcı etrafında dönüp, durmaktan” arındırmamız gerek. Nasıl olursa olsun, düşünce topraklarımıza “kimsenin kendisinden başka kimseyi kurtaramayacağı” gerçeğinin tohumunu ekmeliyiz. Fakat bu kimilerinin düşündüğü gibi onun yerine Uzak Doğu’nun “mistik” figürü gibi bir başka figürü ithal etmekle olmaz!

Karagöz-Hacivat (Pişekar, Kavuklu), Çelebi, Matiz, Tuzsuz, Beberuhi, Zenne, Tiryaki, Arnavut, Acem, Rum, Yahudi, Laz, Kayserili, Rumelili, Efe, Zeybek,, ne kadar zengin bir figür dünyamız var(dı) bizim.. Onları güncelleyip, geri getirsek, bizim için yeterli olur mu? Onu da pek sanmıyorum.

Figür dünyasını genişletip, zenginleştirmek, karşıta saygı duyulmasını sağlamak ve kendini ötekileştirmeler üzerinden kurmayı engellemek için gerekli ama yeterli değil. Karşıtla sağlıklı tart-ış-malar için zihinsel/kavramsal hijyene ve mantığa özen göstermek gerekiyor. Bizdeki gibi, insanlar aynı kavramlara farklı an’lamlar yükleyip, tart-ış-maya çalışınca, tart-ış-ma kimseye bir şey katmıyor. Hele de bu an’lamlardan hiçbiri kavramların gerçek an’lamlarından birisi ol(a)mayınca.. ..tart-ış-malar çal-ış-malara dönüyor!

İşte bu yüzden, okullarda çocuklara güzel yazı yazmayı öğretmeden önce onları “ve, veya, ya da” arasındaki farkı gözeterek konuşmaya ve mantık ilişkileri çerçevesinde düşünmeye özendirmeliyiz. Kitaplarda, gazetelerde, filmlerde; camilerde, derneklerde, meydanlarda,, yetişkinlere tart-ış-mayı belletmeden önce, onların zihinlerine “karşısındakini anlamadan kişinin kendisini anlayamayacağı” gerçeğinin tohumlarını serpmeliyiz.

Yoksa.. ..yazık olacak yine bu millete! Atalarımızın işine yaradığı için bize miras bıraktığı, yaşamı kendimizin ve zamanımızın yakın komşuluğunda değerlendirme alışkanlığını sürdüreceğiz: Komşularımızı yakacağız, sürüneceğiz, sürüleceğiz,,

iZ-LeYiCiLeR