3 Aralık 2017 Pazar

Küçük Yıldız NuDeM


Başta güneş olmak üzere gökyüzündeki bütün yıldızlar bir bir sönmeye başlamış. Sonunda karanlık her yeri kaplamış. İnsanlar bu uçsuz bucaksız karanlıkta o kadar uzun süre yaşamışlar ki önce gündüzü unutmuşlar, ardından da geceyi. 

Sonra küçük bir yıldız doğmuş karanlığın içinde. İlk gün zar zor seçilebiliyormuş gökyüzünde. Ama daha üçüncü gününde o kadar güçlü bir parlaklığa ulaşmış ki, ışığı dünyayı gün boyu aydınlık tutmuş. Kendilerini karanlıktan kurtardığı için insanlar onu “yeni zaman” an’lamına gelen “Nudem” adıyla çağırmaya başlamış. Nudem’e şiirler yazmış, şarkılar bestelemişler. Öyle ki ona selam vermeden güne başlamaz, yemeğe oturmaz, çocuk doğurmaz, ölü gömmez olmuşlar. 

Nudem de insanları çok sevmiş. Yine de kendisini çok yalnız hissediyormuş. Keşke diğer yıldızlar da parlasa diye düşünüyormuş bazen. Hatta birkaç kere ışığını onlarla paylaşmayı bile düşünmüş. Fakat her seferinde onun ışığıyla doğmuş olan insanların gölgesi, 

Gölge: Aman Nudem, sakın bunu aklından bile geçirme. O zaman diğer yıldızlardan bir farkın kalmaz. İnsanlar önce hangi yıldızın sen olduğunu unutur, sonra da adını. Baksana Dodan’a. Onu eskiden güne eş tutar, Güneş derlerdi. Şimdi ise varlığından bile haberdar değiller. İnsanlar çok kolay unutur! 

diyerek onu durdurmuş. Nudem insanlar tarafından unutulmaktan gerçekten de çok korkmuş. Bu yüzden, çok istediği halde ışığını diğer yıldızlarla paylaşmaya cesaret edemiyormuş. İçinde bulunduğu ikilem her geçen gün daha da büyümüş. Onun ışığıyla doğmuş olan insanların umudu artık onu bu şekilde görmeye dayanamaz olmuş. Ve Gölge onu yine paylaşmaktan alıkoymadan önce konuş’maya başlamış: 

Umut: Dertli dertli parlayan küçük yıldız, paylaşmaktan korkma lütfen. Gölge’ye de aldırma. O aslında sadece kendisini düşünüyor. Sen bu kadar parlamazsan, kaybolmaktan korkuyor! 

Nudem: İnsanlar beni unutmaz mı sence? 

Umut: Belki insanlar seni unutur Gölge’nin dediği gibi ama bu sefer de diğer yıldızlar seni hep sevgiyle hatırlar. 

Gölge: Diğer yıldızlar mı? Saçmalama Umut! Onlar Nudem’i o kadar çok kıskanıyorlar ki, asla ona minnet duymazlar. Hele de Dodan. Elinden gelse Nudem’in bütün ışığını çalardı. 

İki çocuğunu da az çok haklı bulmuş Nudem. Sonunda ışığının ufak bir kısmını paylaşarak hem yıldızları, hem de insanları test etmeye karar vermiş. Tüm cesaretini toplamış ve ışığını paylaşmaya başlamış. 

Dodan konusunda Gölge’nin haklı olduğunu görmüş: 

Dodan: Nudem, sonunda doğru kararı verdin! Ama diğer yıldızlara değil, sadece bana ver ışığını. İnsanların en çok benim parlamama ihtiyacı var. 

Nudem: Çok bencilsin Dodan. Gölge haklıymış. 

Dodan: Öyle deme. İnsanların sadece ışığa ve sıcağa değil, karanlığa ve soğuğa da ihtiyacı var. Gündüz ve gece birbirini kovalamazsa, yaz ve kış art arda yaşanmazsa hakikat ve hayal birlikte olamaz. Bunlar olmadan insan eksik kalır. Bunların hepsini de onlara sadece ben verebilirim! 

Nudem: Tüm ışığımı sana verirsem dünya yanıp, kül olur. Kendini kandırma Dodan. Sen hiçbir zaman o kadar parlak olmamışsın. Yıldızların çoğu senden çok daha parlakmış o zamanlar! 

Biraz sakin kafayla düşününce, Dodan’ın söylediklerinde de bir haklılık payı bulmuş Nudem. Artık hiç gece olmadığı için insanlar uyuyup, rüya görmüyorlarmış. Bu yüzden çok yorgun ve çok sinirli oluyorlarmış. Nudem’in ışığı biraz azaldığında gerçekten rahatlamışlar. Hatta birkaç tanesi uyumuş bile. Fakat unutulmak hala çok korkutucu geliyormuş Nudem’e. Bunun üzerine Umut tekrar konuş’maya başlamış onunla: 

Umut: Korkma Nudem. İnsanların hepsi bile unutsa seni, gerçek sonsuza kadar karanlıkta saklı kalmaz. Elbet bir gün biri çıkar, mesela küçük bir kız, seni hatırlar ve hikâyeni herkese anlatır. 

Nudem: Hikâyemin doğru olduğuna inanmazlar ki ama! 

Umut: Önemli olan hikâyenin doğru olmasına değil, hikâyendeki doğruya inanmaları. 

Nudem: Nasıl yani? 

Umut: Hikâyenden ilham alarak insanların sahip oldukları her şeyi hiç korkmadan kendi aralarında paylaşmaya başladığını düşünsene Nudem. Bunu istemez miydin? 

Nudem: Bundan daha çok isteyeceğim hiçbir şey olamaz Umut! 

Nudem böylece karar vermiş bütün ışığını diğer yıldızlarla paylaşmaya, unutulmak pahasına gece ile gündüzü, hakikat ile hayali birbirine kavuşturmaya. Onun ışığı azaldıkça çocuğu gölgenin insanlar üzerindeki gücü de azalmış. İnsanlar artık sorgusuz sualsiz onun peşine düşüp, her istediğini yapmıyormuş. Çocuğu Umut ise Nudem’in ışığı azaldıkça artmış. Öyle ki gün gelmiş, küçük bir kız çocuğunun rüyasına girivermiş Nudem’in hikâyesi.

17 Kasım 2017 Cuma

DüŞe ÇeKiM


Yüzü düşüp de feleğin yere, birer birer sönerken yıldızlar, 
Fosforlu gülüşleriyle gelir, ruhumu süsleyen bütün kızlar. 
Dönüp dururum olduğum yer(d)e, bakışların zayıf çekiminde 
Varlıklarından habersiz gibi, hiç sarsılmamış gibi kiminde,, 

Ayağım yerden kesilir birden: yörüngene oturur(,) düşlerim, 
Ruhum ışığınla dolup taşar, biter geceleri ölüşlerim. 
Ne kalacaksa benden yarına, seninle dolaşıp an’lamlanır: 
Hep ben aşağı, hep sen yukarı,, düşüm gülüşünle tamamlanır.

3 Kasım 2017 Cuma

SaKLaN(a)MaÇ


Yumup aramızdaki duvarın önünde, 
Renklerin kesinliğinde unuttuğum, 
En büyük düşümde aradım adını. 

Kulaktan kulağa oynanıyormuş gibi içimde, 
Dolaşmaya başladı kendi kendine, 
Ve birbirini dışlayan benlerin hepsi birden 
Aynı hale çöktü daha ilk hecesinde. 

Meğer seslerin belirsizliğinde bulduğu, 
En yaratıcı düşünceme saklanmış. 

Ciğerimin guşesi, canımın paresi,, 

24 Nisan 2017 Pazartesi

Türk Sorunu: Tek Adamcılık


(bakınız: Duvara Karşı)

Durduğumuz yere ve bakış açımıza göre gözlemlerimiz değişir ama ikiyüzlü ya da yüzsüz olmadığımız sürece zihnimiz önümüzde duranı ters düz edecek kadar çarpıtmaz. Bir kere gerçekliği ters düz edince de, tüm olası yer ve açılardan bakmadıkça gerçeğe en yakın algı bir daha asla kurulamaz. 

* * * 

Toplumsal bilinç-altımızın derinliklerinde arkaik inançlarımızdan arta kalan ata kültünün kökleri maalesef hala sağ salim duruyor. İzlerini bugün dinden siyasete, kültürümüzün neredeyse her öğesinde görebiliriz. Önce biraz yakınlaşmak, sonra da oldukça uzaklaşmak gerek sadece... 

Şaman atalarımızın anaerkilliğinde, göçebeliğinde, ekolojikliğinde,, ısrar etseydik ya keşke. Nazar boncuklarından türbelere onların birçok fiziksel putunu korumakla yetinmemiş, atalar kültüyle aşamayacağımıza inanılan zihinsel putlar üretmişiz bir de sürekli düş(ün)cemizde. 

Bazılarımızın koruyucu ataları ve onlarla iletişimden sorumlu kamları diğerlerimizce kötü ruhlar olarak bellenince.. ..kendimizi geçmişlerimizle sınırlamakla kalmamışız, birbirimizden yalıtmışız bugünlerimizi de. 

Dinimizin özünde siyaset olduğu geçmişimizden, siyasetimizin özünde din olduğu bugüne gelin adım adım daha yakından bakalım hep birlikte. 

* * * 

Kadim atalarımız (doğal olarak) bakteri ve virüs gibi hastalık bulaşaklarından habersizmiş. Ve (yine doğal olarak) sebebini anlayamadıkları hastalık ve ölümleri kötü ruhların etkinliklerine yoruyormuş. Ata ruhların yardımını yönlendiren kamlar ile gökçe muncuk ve tomar gibi fiziksel putlar, onların kötü ruhlarla mücadelede sahip oldukları yegâne güçleriymiş. 

Bizler boy boy, devlet devlet,, müslüman ol(durul)urken.. ..birçok eski (şamanik) mem kendine saklanacak bir yer aramış olmalı zihinlerimizde. Şanssızlığımıza, Arap Cahiliye'sinin “Uzak Allah” tasavvuru Muhammedi İslam’ın içine sızmaya çoktan başlamış bile tam da o vakitlerde. Allah ile iletişimin ancak melek ve cinler aracılığıyla mümkün sayıldığı, melek ve cinleri hoş tutmak için de onlar adına yapılan putlara tapınmanın gerekli görüldüğü bu tasavvur, can çırpınan memlerimiz için bir kurtarılmış bölge oluşturmuş zihinsel evrimimizde. 

Putları birer birer kırılmış olsa da, melek ve cin kavramları nerdeyse dini anlayıştaki tevhidi devrimden önceki hallerine dönmüş “Arap Zihni”nde. Putların boş bıraktığı yerleri de Yahudi ve Hıristiyan anlayışlarından ithal edilen din adamlığı doldurmaya yeltenmiş. Bizim zihnimizde ise ata ruhlar için onların melek donu, kötü ruhlar içinse onların cin donu biçilmiş birer kaftan olmuş. Aklı taşık kamlar da zamanla imam, şeyh, şıh,, olabilmiş böylece. Onların heykel şeklindeki eski putlarına benzeyen balballarımızın soyu tükenirken, gökçe muncuk ve tomar gibi putlarımız uyum sağlayabilmiş bu sürece. 

* * * 

Siyasetin dinle her anlamda yer değiştirdiği bu zaman ve mekânda, yurdum siyasetinin ne mevcut sağı sağ, ne mevcut solu sol. Yüzünü nereye döndüyse artık? Ne sembolik, ne metaforik, ne de alegorik bir yanıt bulamıyorum! Acaba sorun yurdum siyasetinin iki yüzlü, üç yüzlü,, hatta yüzsüz olması olabilir mi? 

Yurdum siyasetçilerinin yüzleri şeffaf, arkalarında kim varsa onu görüyoruz aslında... 

Ülkemde siyasi hayata hâkim, kötülüklere karşı kutlu kurucularının siyasi anlayış ve ideolojilerine sığınıp, sıkışan 

(1/5) Komünist > Marxist - Leninist çizgide Şamanik bir (Devrimci) Sol anlayışı, 
(2/5) Kemalist < Garpçı - (Seküler) Türkçü çizgide Şamanik bir (Merkez/Demokrat/Ulusal) Sol anlayışı, 
(4/5) İslamcı > Milli Görüşçü/Nurcu/Ak Görüşçü çizgide Şamanik bir (Merkez/Muhafazakâr) Sağ anlayışı, 
(4/5) Ülkücü > Atsızcı/Türkeşçi çizgide Şamanik bir (Milliyetçi) Sağ anlayışı, 
(5/5) Kürtçü < Maocu/Apocu çizgide Şamanik bir başka (Milliyetçi) Sağ anlayışı 

var sadece. 

Üstü kara bir örtü ile kaplı, içi putlarla dolu dört duvar heterotopik bir memleket yani bizimkisi. İbrahim olup, putlarımızı yıkmaya kalksa birisi.. ..haşa elinde baltası ile onun da putunu yapar, diğerlerinin yanına koyarız biz. Zira bu putlar zaman ve mekânda yan yana dizilmiş olsa da, her biri bir başına hâkim farklı farklı bireysel zihinlere. Kimimizin kutsal kitabı Komünist Manifesto, kimimizin kutsal kitabı Nutuk, kimimizinkilerse Nur Risaleleri vesaire. 

* * * 

Bakmayın siz bugün sandıktan tek adamcılığa sadece % 51.41 evet oyu çıkmasına. 85 Anayasasının halk oylaması ile kabul edilmesi üzerine güldürüklü temaşa yazarı Aziz Nesin’in dili halkın % 91.37'ini eleştirmeye varamamış da, % 60’ında takılıp kalmış. Ondan olsa gerek o zamandan beri aşılamayan bu % 60 sınırı. Halkın en az % 90’ı tek adamcı yoksa hala. Hepsinin aynı anda desteğini alacak bir “kutlu” tek adam yok yani sadece ortalıkta. 

Peki, kötülüklere karşı tüm ata ruhların yardımını bize yönlendireceğine inanacağımız yeni bir kam ya da kendisi başlı başına yeni bir ata ruh olacak bir zat çıkarabilecek miyiz aramızdan yakın gelecekte? 

Ben onu bilmem de, tek bir putun yıkılmasından her zaman daha kolay olduğunu iyi bilirim iki putun aynı anda yıkılmasının. İster bir kişinin nezdinde olsun, ister tüm toplumun nezdinde… 

İşte taşın gerçek sırrı budur. İzleye durun, ibretli temaşadır.

iZ-LeYiCiLeR