30 Aralık 2014 Salı

Yardımlaşmada Seçicilik: Bizcil-lik/Etno-merkezcillik



Bizcil-lik/Etno-merkezcillik (“ethnocentrism”), genel olarak bir bireyin diğer bütün kimlikleri kendi kimliğine/kimlik kümesine olan uzaklığa göre değerlendirmesi ve kişisel ilişkilerini bu değer çerçevesinde şekillendirmesi olgusudur. Yardımlaşma bağlamında ele alındığındaysa, bireyin kendisiyle benzer bir kimliği/kimlik kümesini paylaşan insanlara aradaki benzerlikle doğru orantılı bir şekilde yardım etme eğilimi olarak özel bir anlamla yüklenebilir.

Bu bağlamda, almaşıkları

- bireyin kendisiyle farklı bir kimliği/kimlik kümesini paylaşan insanlara aradaki farklılıkla doğru orantılı bir şekilde yardım ettiği onlarcıl/çok-kültürcü (“cosmopolitan”) eğilim,
- bireyin kimlik farkı gözetmeksizin herkese eşit bir şekilde yardım ettiği özgecil/diğerkâm (“altruistic”) eğilim,
- bireyin kimlik farkı gözetmeksizin kimseye yardım etmediği bencil (“egoistic”) eğilim

olarak sıralanabilen bizcillik, insan topluluklarının tüm sosyal evrimi boyunca oldukça etkili olmuş gibi.

Bizcilliğin tarihini fiziksel benzerlikten başka bir kimlik tanımlayıcının icat edilmediği toplum öncesi dönemlerde, aile içi dayanışmanın ortaya çıkıp, yayılması ile başlatabiliriz. Bu başlangıcı, R. Dawkins’in “Gen Bencildir”de önerdiği tarzda bir genetik işlerge ile temellendirmek de makul: benzer genleri taşıyan bireylerin hayatta kalma olasılıklarını arttıracak her tür bireysel stratejinin gen düzeyinde bir seçilimle pekiştirilmesi mümkün olmuş olmalı.

Dilin gelişmesi ve böylece sürülerin genişlemesi ile beraber, bizcilliğin sürücülüğünün oldukça kısa bir evrimsel sürede genlerden memlerin eline geçmiş olduğunu tahmin edebiliriz. Dinin ortaya çıkışı ve sürüden topluma geçişin ise bu el değişikliğini geri dönülmez bir şekilde güçlendirmiş olduğunu düşünebiliriz.

Bu çerçeveden bakıldığında, ailelerden klanlara, boylara ve aşiretlere; mezhepçilikten ırkçılığa, milliyetçiliğe ve ulusalcılığa, üzerinden bizin tanımlandığı kimlik sürekli değişmiş görünüyor. Fakat bizcillik, insan doğasının bir değişmeziymiş gibi sürekli kabuk değiştirerek her toplumsal düzene ayak uydurmuş ve toplum içinde kimliklerden bağımsız bir şekilde hızla baskın strateji haline gelmiş olarak karışımıza çıkıyor.

Peki, neden yardımlaşmada bu kadar seçiciyiz? Gerçekten de bizimki gibi bir toplumsal evrim kaçınılmaz mıydı? Bizcillikten özgecilliğe geçiş mümkün olmayacak mı hiçbir zaman?

Bizcilliğin Hammond-Axelrod Modeli

Hammond ve Axelrod, 2006 yılında olabildiğince basit ama bir o kadar da kavratıcı/kuşatıcı bir bizcillik modeli (HA Modeli) kurguladı.

HA Modelinde ilk göze çarpan basitleştirme, sınıf ilişkilerinin ele alınmaması ve sadece kimlik ilişkilerine odaklanılması. Etkileşim ağıysa toroid bir kare latis: yüzeyi karelere bölünmüş bir simit. Her birey, sadece kendisinin üzerinde bulunduğu köşenin sağındaki, solundaki, altındaki ve üstündeki dört bireyle ilişki içindeymiş gibi varsayılıyor.

Bunun yanı sıra, modelde ne bireylerin birden fazla kimliğe sahip olmasına, ne de kendi kimlikleri dışındaki kimlikleri birbirinden ayıracak bir algısal çözünürlükle donanmalarına [1] izin verilmiyor. Ele alınan kimlik, {fiziksel, kültürel, dini, siyasi ve benzeri} herhangi bir kategoriden seçilebilir, bunda herhangi bir kısıtlamada bulunulmuyor.

Buna göre bir bireyin sahip olduğu kimliğin yanı sıra {“yardım ediyor”, “yardım etmiyor”} değerlerini alan betimleyici iki özelliği daha bulunuyor: aynı kimlikte olanlara karşı tavrı ve farklı kimlikte olanlara karşı tavrı. Böylece bir birey, i) sadece kendisiyle aynı kimlikte olan yakın komşularına yardım eden bir bizcil, ii) sadece kendisiyle farklı kimlikte olan yakın komşularına yardım eden bir onlarcıl, iii) tüm komşularına yardım eden bir özgecil ya da iv) kimseye yardım etmeyen bir bencil olabilir.

Modelin bir diğer basitleştirmesi, eşeysiz bir üreme üzerine kurgulanması: yani {yaş, cinsiyet, aile ve benzeri} betimleyici özelliklerin ihmal edilmesi. Fakat modele bu özelliklerin de eklenmesi (bkz: Eşeyli HA Modeli), eşeyli ve eşeysiz üremenin sonuçlarda anlamlı bir fark yaratmadığını gösteriyor. Toroid kare latisten daha gerçekçi etkileşim ağları kullanıldığında – bizcillik oranlarında büyük değişimler gözlemlense de – bizcillik hep başat strateji olarak öne çıkıyor ve oranların üreme şekline çok fazla bağımlı olmadığı sonucuna ulaşılıyor.

Varsayımları hakkındaki bu girişten sonra şimdi modelin ayrıntılarını incelemeye geçebiliriz. Oyun, tüm köşeleri boş bir latisle başlıyor ve her bir zaman adımında aşağıdaki adımlar sırasıyla gerçekleştiriliyor:

- Göç: boş köşelerden rastgele seçilen birisine {kimlik, aynı kimlikte olanlara karşı tavır, farklı kimlikte olanlara karşı tavır} özellikleri rastgele seçilen bir birey atanıyor.

- Etkileşim: rastgele sırayla her bireyin çevresindeki komşularına ne kadar yardım edeceği ve onlardan ne kadar yardım alacağı hesaplanıyor. Etkileşimlerden hemen önce % 12 değerine resetlenen bireylerin üreme olasılığı, bireyin yaptığı bir yardım karşılığında % 1 azaltılırken, bireye yapılan bir yardım karşılığında % 3 arttırılıyor.

- Üreme: rastgele sırayla her bireye boş bir komşuluğu varsa üreme şansı tanınıyor. Birden fazla boş komşuluk olduğunda hangisi üzerine üreyileceğine rastgele karar veriliyor. Yeni doğan birey, ebeveynin tüm özelliklerini de miras alıyor. Fakat her bir özellik % 0.5 olasılıkla mutasyon geçiriyor.

- Ölüm: rastgele sırayla bireylerin ölüp, ölmeyeceğine karar veriliyor. Her birey için ölüm olasılığı % 10 olarak alınıyor.

Sonuçlar

HA Modelinin en önemli sonucu, yardım etmenin masraflı olduğu durumlarda yardımlaşmanın ancak bizcillik şeklinde ortaya çıktığı.

50 x 50'lik bir latiste 4 farklı kimliğin bulunduğu, 2000 adımlık standart bir simülasyonda bizcilliğin hızlı bir şekilde toplulukta baskın strateji haline gelişini izleyebiliriz:


Başka bir standart simülasyonun sonuçları ise şu şekilde:


Bu sonuçlara göre, karşılıklılık ilkesi olmaksızın bile, basit kimlikler ve yerel etkileşimlerin bizcilliği baskın hale getirdiğini söyleyebiliriz. Daha da etkileyici olansa, bizcillik üzerinden yardımlaşmanın da baskın hale gelmesi. Eş zamanlı kimlik dağılımlarına dikkat edilirse, bizcillerin olduğu bölgeler birer kimlik etrafında yoğunlaşılan oldukça büyük alt-bölgelere karşılık geliyor. Yani bu alt-bölgelerde bireyler birbirleriyle yardımlaşıyorlar.

Mutasyon ya da göç oranı üzerinden modeldeki rastgeleliliği değiştirmek mümkün. Rastgelelik arttıkça (azaldıkça) bizcillerin oranı azalıyor (artıyor):



Buradan yola çıkarak, görece daha kapalı ya da daha muhafazakâr toplumlarda bizcilliğin de daha yoğun olacağı çıkarımında bulunabiliriz. Kimlik sayısının azalması ise (göç ve mutasyon oranlarının aksine) belirsizliği arttırdığı için bizcilliği seyreltiyor popülasyonda. Fakat ne olursa olsun, bizcillik hep en yaygın strateji. Diğer kimlikleri birbirinden ayırt edebilme ya da kendi kimliğini diğer kimliklerden ayırt edememe gibi durumlarda da bu sonuç değişmiyor. Hatta başlangıçta bütün bireyleri bencil olarak atasak ve sistemi göçe kapatsak bile... ..değişen tek şey, bizcilliğin baskınığının ne kadar olduğu oluyor.

Peki, bizciller nasıl oluyor da bu şekilde yayılabiliyor?

İlk simülasyonu tekrar izlersek, başlangıçta birbirinden bağımsız tek renkli adacıkların oluştuğu görülüyor. Zamanla mutasyon ya da göç sonucu bencil bireyler bu adacıkların içinde ya da etrafında belirmeye başlıyor. Aynı renkli bizciller, bu bencillerle başa çıkma konusunda başarılı olamıyor. Bencillerden kurtulmanın tek yolu, adacıkların genişleyerek, farklı renklerin birbiriyle temas etmesi gibi. Özellikle de farklı renkli bizcillerin bu bencillerle etkileşmeye başlaması...

Bu arada 10 kat az mutasyonlu simülasyon sonucunda özgecillerin bir süre liderliği ele geçirdiği, fakat son tahlilde bunun bizcillerin oranını daha da arttırdığını görüyoruz. Rastgelelik azaldığı için bizcilliğin böyle yüksek bir orana ulaşması beklendik bir şey. Özgecillikten bizcilliğe geçişin altında yatan dinamik de oldukça aşikar: bizcillerden oluşan bir ada özgecil bir adaya temas ettiğinde, özgecil ada ne kadar büyük olursa olsun, bizciller tarafından hızla işgal ediliyor.

Acaba özgecillerin yine bir süre yarışı önde götürdüğü, fakat ardından bizcillerin standartın üstünde değil de altında bir oranda sabitlendiği bir oyun söz konusu olabilir mi? Belki o zaman yardımlaşmada seçiciliğin kaçınılmaz olmayabileceğine dair bir umut doğar.


Yukarıdaki simülasyonda sadece kimlik sayısı 4'ten 3'e indiriliyor. Bu simülasyon aradığımız türden bir sonuca bizi yönlendirebilir gibi: özgecillerin düşüşünü izleyen bizcil yükselişi, belirsizlik arttığı için biraz da olsa azalıyor.

Yoksa bunun üç kutupluluğun ilişkilerde sürtünme ve bunalım yaratmasıyla bir ilgisi olabilir mi?

Kim bilir? Bu model üzerinden daha çok oyun oynamak gerekecek.

Notlar:

[1] Kimliksel çözünürlüğün ikili bir düzeyde oluşu, aşırı genişleyip çeşitlenme veya aşırı kutuplaşma altında (bizcillik ve onlarcıllığı en uç noktalarda tutan) bir bilinçli umursamazlığın varlığı olarak da düşünülebilir.

iZ-LeYiCiLeR