18 Ocak 2010 Pazartesi

Mutlak Tanrısal

Bir eylem, bir söylem, bir düşünce ya da bir duygunun mutlak tanrısal olup, olmadığı nasıl an’laşılabilir?

Bir kişi kendisini Tanrı’nın gönderdiğini ve görevlendirdiğini söylüyor olsun.

Bu kişi babasız doğuyor, doğar doğmaz konuşuyor ve büyüyünce yaralıları iyileştirip, ölüleri diriltiyor olabilir.

Suyun üstünden, duvarların içinden yürüyebilir.

Geçmişin gizlerini, geleceğin gizemlerini açığa çıkartabilir.

Bilinç altlarına nüfuz edip, duyguları ve rüyaları şekillendirecek kadar şairane; bilinçleri kuşatıp, düşünceleri ve eylemleri yönlendirecek kadar makul sözler okuyabilir.

Hatta hayvanlar onun etrafında tavaf ederken, rüzgar onun sesini fısıldayabilir.

Peki biz, bir insan tarafından yapılamayacak kadar olağan üstü şeyler yapabildiği için ona inanabilir miyiz?

Teknolojideki ilerlememiz sayesinde günlük hayatta yaptığımız birçok şey, geçmişin sakinleri için yukarıdakilerden farklı değildi.

Bugün kısırlara çocuk yaptırabiliyor, dilsizleri konuşturabiliyor, sakatlara yeni uzuvlar verebiliyor, ölümcül hastalıkları iyileştirebiliyoruz.

Denizleri, dağları ve yolları çok hızlı aşabiliyor, bir günde dünyayı dolaşabiliyoruz.

Mesafe tanımaksızın birbirimizle sesli ve görüntülü haberleşebiliyor, dünyanın bilgi birikimine istediğimiz anda internetten ulaşabiliyoruz.

Beyinlerine bağladığımız elektrodlarla, denek insanlara tarifi imkansız duygular yaşatabiliyor, onların hatırlayamadıklarının izlerini bile beyinlerinde görebiliyoruz.

Laboratuarlarda hayvanları kopyalayabiliyor, fabrikalarda bakterileri çalıştırabiliyoruz.

Toprağın, suyun ve rüzgarın enerjisini ele geçirip, istediğimiz yerde harcayabiliyoruz.

Yüzlerce yıl önce yaşamış biri için bu eylemler bir insan tarafından yapılamayacak kadar olağan üstü değil miydi? Öyleyse, daha ileri ya da daha farklı bir teknoloji ile belki bize bir insan tarafından yapılamayacak kadar olağan üstü görünen şeyler de yapılabilir.

Bu bağlamda, bir eylemin, bir söylemin, bir düşüncenin veya bir duygunun mutlak tanrısal olup, olmadığını gösteren şey, onun olağan üstülüğü olmamalı. Peki, olağan üstülük değilse, hangi özellik mutak tanrısallık işareti olabilir?

Aslında bir şey mutlak tanrısalsa, onun mutlak tanrısal olduğunu göstermek mümkün olmayabilir. Fakat mutlak tanrısal değilse, özgür irade öz iradede erimemişse, nefs iddiasında haddini aşıyorsa,, bu çok kolay an’laşılabilir!

Bir eylem, zalimleri yerinden etmiyor, zulmü ortadan kaldırmıyor, hatta bazı insan ve nesneleri putlaştırıp, insanlar arasında yeni efendi-köle ilişkileri kuruyorsa..

Bir söylem, herkes için insanca yaşamın mümkün olduğu öz-ü-gür ve adil bir düzen istemini içermiyor, hatta haksızlık, adaletsizlik ve zulmü destekliyorsa..

Bir düşünce, zihinlerdeki putları kırmıyor, hatta düşünceleri kalıplara sokup, aşılmaz duvarların arkasına zincirliyorsa..

Bir duygu, haksızlık, adaletsizlik ve zulüm karşısında vicdanları aydınlatıp, ayağa kaldırmıyor, hatta karartıp, öldürüyorsa..

..ne kadar olağan üstü olursa olsun, mutlak tanrısal değildir!!

İşte bu yüzden, zalimleri yerinden ettiği için Muhammed Peygamber’e, zulme karşı çıktığı için Kur’an-ı Kerim’a, putları kırdığı için Hanif Din Tevhid Dini’ne ve vicdanımı aydınlattığı için O’nun bana hissettirdiklerine güveniyorum.

İşte bu yüzden, Müslüman deyince ilk aklıma İbrahim Peygamber, Firavun’un Karısı, Lao Tse, Buda, Musa Peygamber, İsa Peygamber, Muhammed Peygamber, Ali, Ömer, Ebu Bekir, Ebu Zerr, Şeyh Bedrettin, Hallac-ı Mansur, Hacı Bektaş, Yunus Emre, Ömer Hayyam, Karl Marx, Errico Malatesta, Pierre-Joseph Proudhon, Mikhail Bakunin, Ali Şeriati, Ursula LeGuin gibi isimler geliyor. Bir kısmı kendine Müslüman demese de..

İşte bu yüzden, Münafık ve Müşrik deyince ilk aklıma Brahmanlar, Firavunlar, Karunlar, Bel’amlar, Ferisiler, Ebu Cehiller, Ebu Lehebler, Muaviyeler, Yezidler, Karun Kahyalar, Koca Efendiler geliyor. Çoğu kendine Müslüman dese de..

iZ-LeYiCiLeR