11 Ağustos 2008 Pazartesi

aşk ve sigara


Sigara, tek zaafım: Öyle ki, tüm anarşikliğime rağmen, ondan kurtulmak adına toplum düzeyinde tahakküm ilişkileri tasarlayabiliyor(d)um! Kolay kolay kimseye kızamasam da, yürürken önümde onu içen adama çatabiliyor(d)um. Ya da güzel bulduğum birine karşı tüm beğenim onun dumanında bir anda boğulabiliyor(du), çekicilik iticiliğe dönüşebiliyor(du).

Adım kadar emin(d)im ki şu günlerde bir kitap indirecek olsaydı, Tanrı bile kitabında her şeyden önce ilk onu içmeyi yasaklardı! Bir anne nasıl olur da çocuğunu bu kadar rahat zehirleyebilir(di)? Bir insan nasıl olur da kendi kendine hissedebileceklerini küçük bir moleküle bağımlı kılıp, öylece köleliği seçebilir(di)??


Tam da bu zaaf ve onun türevi olan eminlik yüzünden olsa gerek, Tanrı bana sigara içen birisinin gözleri ardında belirmeyi seçti. Ey aşk, sen nelere kadirsin? Kendimi bulmam kadar, kendimi bilmem için de mi ihtiyacım var sana? Hudutları aşmamı sağlayan sen, haddimden taşmamı da mı önleyecektin?

Sanırım kimileri için sigaradan kurtulmanın, kimileri içinse sigaraya katlanmanın tek bir yolu var: Aşk!!

Aşk olsun Tanrım.. Aşk olsun..

Mim


Peri Kızı mimlemiş beni, farketmemişim. Cahilliğime versin ;)

Bir şeyi yapmak istediğim başka bir şeye ulaşmanın tek yoluysa, ister kolay olsun, ister zor, o şeyi öyle ya da böyle yapıyorum. Bunun için kendi sınırlarımı da zorlayabiliyorum, diğerlerinin sınırlarını da.. Ama yapmak zorunda olduğum halde yapmadığım kolay işler yine de o kadar çok ki.. Zira sonradan zorunluluk haline gelince ben hiçbir şeyi sürdüremiyorum. Üstelik bu şeylerin yelpazesi oldukça geniş: Bir ucunda günlük basit alışkanlıklar varsa, diğerinde ömürlük karmaşık ilişkiler bulunuyor.. Kimi zaman bir dostluğu sürdürmek için bir gün içinde sadece bir mesaj göndermek zorunda kalıyorum, kimi zaman bir bölümü bitirmek için bir dönem boyunca sadece bir iki saat ders çalışmak.. ..Ve zorunda kaldığım için bunları yapmıyorum!

Bu yelpazenin en renkli kısmındaysa sanırım yürüyüş şeklim bulunuyor. Bizimkiler ben ufacık tefecikken bana küçük bir çift ayakkabı giydirmişler. Bazı parmaklarımın kemikleri de o ayakkabının içinde yamulup haddinden fazla uzamış. Sonuç olarak ağırlık merkezim biraz yerinden oynamış ve ben yürüyebilmek için (içe doğru) yamuk basmak zorunda kalmışım. O gün bugündür de hep yamuk basıyorum. Ve annem sürekli arkamdan sesleniyor: "Onurrrr, düzgün bas" diye. Önce dikkatimi hafifçe topluyor ve düzgün basıyorum. Sonra annem ekliyor: "İşte böyle basmak zorundasın" diye. Bunun üzerine önce tam bir ördek gibi paytaklaştırıyorum yürüyüşümü ve birkaç adım sonra kendimce (içe doğru) yamuk basmaya devam ediyorum..

İşte böyle.. Küçükken doğru basmak gerçekten zordu benim için. Kaç kere koşarken ayaklarım birbirine dolaştı da yere kapaklandım. Bu düşüşlerin izleri hala bol miktarda üzerimde. Ama şimdi doğru basmak benim için sadece basit bir dikkat meselesi ve artık düşmeden gayet hızlı koşabiliyorum. Yine de hep yamuk basıyorum :))

Soruyu paslayabileceğim senden başka kimse yok, o yüzden oyunu geri pas vererek baştan başlatıyorum Cahil Peri: Annenin yapman için seni en çok zorladığı şey ne?

iZ-LeYiCiLeR