Genel Ön Not: Birazdan evrim,
rezonans ve kuantum Zeno etkisi gibi doğal olgulardan ilhamla bir
biyo/fizik-bilimcinin kimlik ve kişilikler hakkında atıp, tutmasına maruz
kalacaksınız: aman dikkat.
Özel Ön Not: Sabırlı sosyal-bilimcilerden ricamdır, eksik
ve yanlışlarımı üşenmeden yüzüme vurarak, beni gerektiği kadar dövünüz.
Kimliklerin Geçmiş
Toplumsal Evrimi
Bugün
birer tüketim nesnesi haline gelmiş olan kimliklerden hiç bu kadar bol olmuş
muydu yeryüzünde?
Bildiğim
kadarıyla çok değil, yakın bir geçmişte kültürel ve genetik katı sınırları olan
(din/dil/.. ve ırk/cinsiyet/..), sadece davranışsal olarak kalıtılan birkaç
kimlik ile tanımlıyordu bireyler ait oldukları “biz” kavramını. Aslında o
zamanlar aktarılan kimlikler değil, bireyler gibiydi: bireyler en az üç dört
nesil boyunca tanımı sabit olan bazı kimlikler içinde doğuyordu. Bu kimlikleri
değiştirmek de çok olası değildi, birinden diğerine taşınmak da, yeni bir
kimlik oluşturmak da..
Gel
zaman, git zaman.. ..metal matbaa,
radyo, televizyon, bilgisayar, akıllı telefon,, vb bir dolu icat ile sembolik
aktarım kültürel evrimde davranışsal aktarımı adım adım geride bıraktı. Adımlar
arasındaki mesafe üstel olarak arttığı için, kimlik oluşturan memlerin bireyden bireye geçişinde evrimsel bir
sıçrama yaşandı. Bu sıçrama sırasında:
i)
Kimi eski kimlikler kendilerini çoğaltırken kopyalar birbirinden farklılaştı,
kimliksel yeni alternatifler (kültürel/etkileşimsel aleller) oluştu: dinler mezheplere, mezhepler
tarikat ve cemaatlere bölündükçe mak(b)ul dini kimlik sayısı arttı.
ii)
Bazı kimliklerin arasındaki katı sınırlar zamanla buharlaştı: dini kimlikler
arasındaki sınırda ateist kimlik; cinsel kimlikler arasındaki sınırdaysa
lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel ve travesti (LGBTT) kimlikleri
bağımsızlıklarını ilan etti.
iii)
Modern Devlet'i meşrulaştıran yepyeni, kerameti kendinden menkul kimlikler icat
edildi. Bunlardan kimi, bilimsel ellerle çizilen yapay sınırların arkasında
bazı bireyler diğerlerinden yalıtılarak, eski etkileşimlerin yeniden
yapılandırılmasıyla elde edildi: yetişkin Vs çocuk, normal Vs suçlu, normal Vs
akıl hastası,, vs (bakınız: Michel Foucault). Diğerleri ise gerçek kişiler
arasındaki doğrudan etkileşimler kırılıp, tüzel kişiler üzerinden dolaylı
olarak yeniden kurulmaya çalışılırken ortaya çıktı: ulus devlet vatandaşı,
futbol takımı taraftarı, (Kapitaist/Marksist/Liberal/Kemalist/İslami/..)
ideoloji takipçisi, siyasi parti seçmeni, sendika veya meslek odası üyesi,, vb
gibi.
Kimliksel
çeşitlilik arttıkça, kimlikler arası geçişler kolaylaştı. Bir yerden sonra
birey ve kimlik arasındaki ilişki tamamen faz değiştirdi: bireyler kimliklerin
içine değil, kimlikler bireylerin içine aktarılmaya başlandı. Bu aktarım da
sonunda diğer bireyler arası aktarımlar gibi kendine özgü bir arz – talep
yasasına uyan gündelik bir alışverişe dönüştü.
Kişiliklerin Geçmiş Toplumsal
Evrimi
(Yine
bildiğim kadarıyla) kimliklerin evrimine bakmaya başladığımız zamanlarda
kişilikler, genetik katı sınırları olan (cinsiyet/aile/kabile/..) davranışsal
aktarımın yoğun olduğu bir kalıtıma tabiydi: bir demircinin oğlu demirci, bir
çiftçinin kızı çiftçi, bir hükümdarın çocuğu hükümdar oluyordu.
Meslekler bugünkü anlamda birbirinden ayrık disiplinler olmadığı için, bu kalıtım sadece kişilik oluşturan mesleki memlerle sınırlı değildi. Bir anneyi/babayı şaman/../tabip/hekim olup insanları iyileştirmeye iten mesleklerinden bağımsız tüm kişisel tercih ve sebepler de çocukları tarafından büyük bir titizlikle kopyalanıp, çoğaltılabiliyordu.
Meslekler bugünkü anlamda birbirinden ayrık disiplinler olmadığı için, bu kalıtım sadece kişilik oluşturan mesleki memlerle sınırlı değildi. Bir anneyi/babayı şaman/../tabip/hekim olup insanları iyileştirmeye iten mesleklerinden bağımsız tüm kişisel tercih ve sebepler de çocukları tarafından büyük bir titizlikle kopyalanıp, çoğaltılabiliyordu.
Kültürel
kalıtım sembolikleşirken meslekler hem arttı, hem de özelleşip disiplinleşti.
Bu süreç mesleki memleri davranışsal kalıtılan kişilik oluşturucu memlerin
dışına itti. Mesleki disiplinlerin tetiklediklerinin dışındaki kişilikler ise
etkileşim dahilindeki olası birey sayısının artışına rağmen büyük çoğunlukla
eski taklitçi davranışsal yöntemle kalıtılmaya devam etti.
Sonunda meslekler o kadar disiplinleşti ki bireylerin duygusal, tutumsal ve davranışsal tepkilerinde özellikle mesleki eğitim sırasında şekillenen memler (ya da onlara uygun olanlar) baskın hale gelmeye başladı. Böylece kişiliklerin kalıtımında da genetik sınırlar giderek önemini yitirdi ve kültürel aktarımın merkezi fiziksel bir çevreden (aile/kabile/..) zihinsel bir çevreye (meslek/meslek ağacı (sanat/spor/bilim/mühendislik/tıp/ticaret/..)/..) doğru kaydı.
Sonunda meslekler o kadar disiplinleşti ki bireylerin duygusal, tutumsal ve davranışsal tepkilerinde özellikle mesleki eğitim sırasında şekillenen memler (ya da onlara uygun olanlar) baskın hale gelmeye başladı. Böylece kişiliklerin kalıtımında da genetik sınırlar giderek önemini yitirdi ve kültürel aktarımın merkezi fiziksel bir çevreden (aile/kabile/..) zihinsel bir çevreye (meslek/meslek ağacı (sanat/spor/bilim/mühendislik/tıp/ticaret/..)/..) doğru kaydı.
Kimlik ve Kişiliklerin Mevcut
Bireysel Evrimi
Sahip olunan kimlik ve kişilikler, günümüzde bireyi
“biz” ve “ben” arasındaki sürekli cetvel üstünde bir oraya, bir buraya
çekiştirip, durmakta. Üstelik bu cetvelin uçları çoğu vakit sabit değil: belli
bir gündem üzerinde kişilikler de kendi içinde çatışabiliyor, kimlikler de.
Böyle çatışmalar gerçekleştiğinde, kazanan taraflar çekişmenin uçlarını,
"biz" ve "ben"i o anlık değiştirmiş oluyor.
Kimlik ve kişiliklerin çatışmalardaki gücünü
belirleyen elek ise bireyin o anki çevresi, yani kendi kimlik ve kişilikleriyle
diğer bireyler. Herbir bireyin diğerlerinin çevresine dahil olduğu bu kimlik ve
kişilik seçilimini ortak gündem(ler) üzerinden kendi kendine tetiklenen (rezonans benzeri) uyumlu bir
süreç gibi betimleyebiliriz.
Betimlemeyi basitleştirmek için sadece iki bireyden
oluşan bir topluluğa bakalım. O anki ortak gündem bağlamında iki birey arasında
azami çekici etkileşim ile azami itici etkileşimden daha güçlü olanını sağlayacak
kimlikler hangileriyse, bireylerde onlar daha baskın hale geliyor. Seçilimde
bireylerin yakınlaşıp “biz” olması ya da uzaklaşıp "öteki" olması
değil mesele, herbir bireyde öyle ya da böyle kendi kimliğine azami bağlılığı
veren etkileşimin gerçekleşmesi.
Benzer şekilde kişilikler arasından da bir seçilim
oluyor: bireyler o an en fazla bağlı olabilecekleri kişiliklerine bürünüyor.
Fakat bu seçilim diğerinin aksine en zayıf etkileşimi sağ bırakıyor. Dahası,
etkileşim sadece itici olabiliyor.
Bu betimlemeden aynı iki bireyin etkileşiminde hep
aynı seçilimlerin (rezonansın) olduğu/olacağı anlamı çıkmıyor. Sadece iki
bireyden oluşan bu basit toplulukta bile bireylerin gündemleri sürekli değişim
halinde. Gündem değişti(ril)kçe de, seçilimler değişiyor.
Bu iki seçilimin ardından, kendi çatışmalarını
kazanan kimlik ve kişilik arasındaki çekişme başlıyor. Bireyin “biz” ve “ben”
arasındaki gel – gitleri ne kadar şiddetliyse, yani iki uç arasındaki salınım
genliği ve frekansı ne kadar büyükse, buhranı da o kadar büyük oluyor. İşte bu
yüzden, evrim devam etmekte: birey de ya kendi çevresini dönüştürüyor ya da
yeni bir çevreye giriyor.
Eski çevrede buhranı azaltacak gündemler
aranabiliyor, yoksa da oluşturulmaya çalışılabiliyor. Etkileşim sonucu daha az
buhrana sebep olacak yeni bir çevreye taşınmak da mümkün. Birey bunlardan
hangisi daha kolaysa, onu deniyor.
Kimlik ve Kişiliklerde Donma /
Toplumsal Zeno Etkisi
Bireylerin “asgari buhranlı” durumları, atomların
“asgari enerjili” (= taban) durumlarına benziyor. Atomlar nasıl enerji soğurup
uyarılmalarının ardından taban durumuna dönmeye çalışıyorsa, bireyler de
buhranlarını arttıran gündem ve çevrelerden (= uyarılmış durumlardan) bir an
önce kurtulmaya çabalıyor. Çoğu zaman da bunda başarılı oluyor.
Bazen çevre, atomun taban durumuna evrilmesini
durdurup, uyarılmış durumu dondurabiliyor. Eğer yeterince küçük zaman
aralıkları boyunca uyarılmış bir atomun enerjisi çevresi tarafından sürekli
ölçülürse, o atom bulunduğu uyarılmış duruma hapsoluyor. Kuantum Zeno etkisi
olarak bilinen bu olgu, bize kaynayan bir suyun sadece izlenerek sürekli 100
derecede tutulabilmesi kadar olasılıksız gelse de, deneylerle varlığı
ispatlanmış doğal bir olgu.
Peki, toplumsal çevre de bireylerin kimlik ve
kişilik evrimini uyarılmış durumlarda dondurma potansiyeline sahip mi? Neden
olmasın, toplumsal bir Zeno etkisi pekala mümkün. Bireyler, benzer bireylerle
benzer gündemler üzerinden yeterince sık etkileşmek zorunda kalırsa, daha az
buhrana sebep olacak kimlik, kişilik ve gündemlere sahip olsalar bile mevcut
durumlarına sıkışıp kalabilirler.
Toplumsal Kutuplaşma
Atom – birey analojisi bu noktadan sonra işe
yaramıyor. Zira daha önce açıklamaya çalıştığım gibi, bireylerin evrimi
karşılıklı bir uyum içinde. Birinin evrimini artan buhranda donduran çevre için
de benzer bir donma kaçınılmaz. Tabii bu çevre, herbiri bireyle kısa bir süre
benzer şekilde etkileşse de başkalarıyla bambaşka etkileşimlere açık olan
yeterince çok parçaya bölünmüş özel bir yapılanmaya sahip değilse..
Evrimi uyarılmış bir durumda donan bir çevrede kısa
vadede en çok işe yarayan şey, kutuplara ayrılıp, bireysel buhranların (ağın
etkileşim yoğunluğu en az tutulacak olan) kutuplar arası bölüme aktarılması. Kutuplaşmanın
ölçeği büyültülüp, etkileşim yoğunluğu azaltıldıkça da birey başına hissedilen
buhran fazlası azalıyor. Bu yüzden, içeriği görünürde değişse de özünde sabit
tutulan genel bir gündem yaratarak, topolojisi çok karmaşık olmayan türdeş
çevrelerden oluşmuş bir toplumu kutuplaştırmak oldukça kolay.
Fakat bu tarz bir sözde çözüm, uzun vadede problemi
çözümsüzleştiriyor. Bireylerin asgari buhranlı durumlarına geçemeyişlerinden
doğan fazlalık yok edilmiyor, “öteki” kutupla olan seyrek etkileşime yansıtılıp
görmezden geliniyor. Kutuplar arası seyrek etkileşim, üzerine aktarılan buhranı
taşıyamaz hale gelince de ani bir sıklaşmaya gidiyor. Bu şok gerilim, ilk
artçıların ardından dur(durul)mazsa buhranı azaltmanın tek yolu toplumdaki
birey sayısını azaltacak bir iç savaş oluyor!
Bireysel evrimlerin uyarılmış durumlarda donmasının
iç savaş potansiyelli toplumsal bir kutuplaşmaya dönüşmesini uzun vadede
önleyebilecek en kalıcı çözüm ise donan evrimleri yeniden canlandırmak. Bunun
için de yakın çevrede gündemin çeşitlen(diril)mesi, uzak çevrede etkileşimlerin
sıklaş(tırıl)ması gerekiyor.