13 Ağustos 2014 Çarşamba

Kutsala Saygı vs İfade Özgürlüğü


Antikapitalist Müslümanların fikir önderlerinden R. İhsan Eliaçık, plajda örtünün telkinini bir röportajında ifade özgürlüğü bağlamında yorumlamış. Plajda örtünün telkininin ifade özgürlüğü olup, olmadığını anlamak için bence kimlikleri ters-düz edip, olaya bir de oradan bakmak gerek önce: mini etekli ve göğüs dekolteli (ya da doğrudan bikinili) bir kadın camiye girip, mevcut cemaate "namaz kılmayın" telkininde bulunsa.. ..sayın Eliaçık buna da ifade özgürlüğü diyebilir mi? Ya da plajda örtünün telkinini yapan arkadaş, o kadına ben öyle düşünmüyorum/inanmıyorum deyip, namazına kaldığı yerden devam eder mi? 

Bu sorulara cevap beklemiyorum aslında. Büyük olasılıkla, iki durumun kutsala saygı bağlamında birbirinden ayrılacağı, bu yüzden de kimlikleri ters-düz eden yaklaşımımın anlamsız olduğunu düşünüyor çoğu kişi. Sahil ile cami ya da güneşlenme ile namaz kılma karşılaştırılabilir şeyler olmamalı yani. Peki, gerçekten öyle mi? 

İfade özgürlüğü, kimliklerden – dolayısıyla da kimliklere ait kutsallardan – bağımsız olmalı. Eğer kimlikleri ters-düz edilmiş herhangi iki durum, kutsallık asimetrisi yüzünden farkı değerlendirilecekse; bu durumların herhangi biri ifade özgürlüğü ile ilgili değildir. Yani ne sahilde örtünme telkini, ne de camide namazı terk etme telkini, ifade özgürlüğü olarak yorumlanamaz. Her ikisi de aynı oranda tacizdir. Tabi hiçbiri toplumu rahatsız etmeyecekse, o başka: rahatsızlığın olmadığı bir ortamda tacizden söz edilemez. Şimdilik toplum olarak o kadar olgunlaşmadığımızı varsayıyor ve bu olasılığı yok sayıyorum. 

Peki, ifade özgürlüğü olmamaları taciz olmalarını gerektirir mi bu telkinlerin? Birkaç istisna dışında, evet gerektirir. Şöyle ki: misal, plajda güneşlenen kadının Müslüman olduğu ve örtünme ile ilgili ayetleri i) telkini yapan adam gibi yorumladığı ya da ii) telkini yapan adam kadar okuyup, araştırmadığı; düşünüp, taşınmadığı biliniyorsa, sahilde örtünme telkini bir taciz olmayabilir. Tersinden, camide namaz kılan adamın Müslüman olmadığı ya da namaz ayetlerini i) telkini yapan kadın gibi yorumlamadığı ya da ii) telkini yapan kadın kadar okuyup, araştırmadığı; düşünüp, taşınmadığı biliniyorsa, camide namazı terk etme telkini de bir taciz olmayabilir. Bu iki durum arasındaki kutsallık asimetrisi yüzünden ortaya çıkan tek fark ilkindeki bir "ve"nin, ikincisinde "ya da" olması. En büyük ortak nokta ise, telkin edilecek kişi hakkındaki varsayımdan öte olan bir kesin ön-bilginin elde bulunması. 

Neden bu istisnai örnekler taciz kategorisine girmez? Çünkü 1) telkinin sebebinde (sadece) ön-yargı ve kibir bulunmadığı için telkincinin iyi niyetine gölge düşmez, 2) telkinin sonucunda arzu edilen yönde bir davranış değişikliğini beklemek makul olduğu için telkinin de tek taraflı bir tatmin olarak kalmaması muhtemeldir. Fakat tanınmayan biri hakkında - hele de kimliklerin eskisi gibi yan yana ve sınırlarla ayrılmış şekilde değil de iç içe ve birlikte yaşadığı böyle bir dönemde - bahsi geçen nitelikte bir kesin ön-bilgi sahibi olmak mümkün değildir. Telkinin öncesinde mutlak iyi niyet, sonrasında ise değişim beklemek de aynı ölçüde düşük bir olasılıktır ve telkini tacize çevirir. Ve taciz tacizdir, ister kutsala olsun, ister kutsal olmayana... Tacizin rastlantı gereği sonuç vermesi de hiçbir şeyi değiştirmez. Zira başlangıçtaki kör atış ön-yargı ve kibir içerdiği için, telkin başarılı bir saldırıdan başka bir şey değildir. 

İlla kutsala saygı ve ifade özgürlüğü arasında denge kurmak için, fikirlerin bilişmeyen yabancılar arasında yayılmadığı; kişilerin kimliklerinde donup, kaldığı bir dünya mı gerekiyor? Hiç de değil, bunu kastetmiyorum. Karşınıza aldıklarınızın sizi dinlememe, okumama,, vs özgürlüğü olduğu sürece, dilediğinizi duyabilecekleri, görebilecekleri,, vs ortamlarda ifade edebilirsiniz. Ve tabi kendinizi ifadeniz nefret suçu olmuyorsa, yani ifadenizin konusu bir azınlıksa ve bu azınlığın dışlanmasına, haksızlığa uğramasına veya zulüm görmesine sebep olmuyorsanız. 

Dünyanın dört bir yanına yayılması gerektiğine kendinizce emin olduğunuz düşünceleriniz, inançlarınız, değerleriniz olabilir. Kimin yok ki? Fakat kapı kapı her evi dolaşıp, milleti taciz etmek yerine; insanların hareket halinde olduğu sokaklarda durup, tebliğ edebilirsiniz dilediğiniz şeyi. İsteyen de durup, dinler sizi. Tweet, blog, köşe yazısı, kitap yazarsınız; video çeker, internette yayınlarsınız. Arayan bulur, okur/izler sizi. Eylemlerinizle merak uyandırıp, fiziksel veya zihinsel çevrenizdekileri düşüncelerinizi kendilerine açma talebinde bulundurabilirsiniz. Vs vs vs. Yaratıcılığınıza kalmış hepsi. Fakat iyilikten maraz doğar derler eskiler, sakın unutmayın. Sadece kendinize yapılmasını istemediğiniz şeyleri değil, kimliksel olarak ters-düz edilmişinin kendinize yapılmasını istemediğiniz şeyleri de yapmayın. 


Hiç yorum yok:

iZ-LeYiCiLeR