Türkiye'deki siyasi ve sosyolojik meseleleri çözümlemeyi deneyen modelleri
elimden geldiğince sosyal medya üzerinden izlemeyi deniyorum. Ne yazık ki biz
fizikçilerin çoğunda her şeye dair fikir sahibi olup, söz söylemeyi deneme
dürtüsü oldukça güçlü. Hele de benim gibi kökeniniz biyolojik bilimler olup,
yaşamı daha iyi anlamayı kendinize dert edinince; sosyal konularda merak da,
ukalalık da diz boyu oluyor.
İzlediğim bu modeller arasında özellikle AKP iktidarını daha iyi an'lamak
için bazen dönüşümlü olarak, bazense iç içe kullandığım birkaç tanesini kısaca
özetlemek ve hatta birleştirmek istedim. Yine ne yazık ki, biz fizikçilerin farklı
teorileri tek bir teori altında toplama eğilimi de oldukça fazla.
Samim Akgönül’ün “3 B” modeli [1] ile başlayayım. Bu model, devlet - din
ilişkisinin son yüzyıl boyunca geçirdiği evrimi oldukça derli toplu bir
çerçeveden takip etme ve AKP'nin bu evrimdeki yerini belirginleştirme imkânı
sunuyor. Modele ismini veren 3 B – inanç (“belief”), aidiyet (“belonging”) ve davranış (“behaviour”) – devletle
ilişkisinde dinin tanımlanabileceği üç farklı ardışık durağa karşılık geliyor. Kurucu
İrade’nin dine karşı ilk iki durak ile son duraktaki tutum zıtlığı – yani
toplumun Sünni/Hanefi İslam’a göre inanmasını, kimliğini bu doğrultuda
kurmasını ama yaşamında bunu görünür kılmamasını istemesi – zaman içinde AKP’yi
doğuracak olan bir toplumsal gerilim yaratıyor. 2007 sonrasında AKP’nin yaptığı
ise, bu gerilimi minimize etmek oluyor: son duraktaki tutumu ilk ikisi ile uyumlu
hale gelecek şekilde ters-düz etmek.
AKP’nin sürdü(rdü)ğü dönüşümü “Ilımlı İslam” olarak değil de, “Ilımlı
Kemalizm” olarak tanımlayıp, Kadim Devlet Aklı’ndaki sürekliliğe dikkat çekmeyi
denerken [2], ben de tam buna benzer bir şeyler söylemek istiyordum.
AKP’yi yüzyıllık bir çerçevede ele alan bu modelden sonra, yaklaşık yarım
yüzyıllık bir çerçeve kullanan bir diğer modele geçelim şimdi. Tanıl Bora,
Türkiye’deki siyasal yaşam için “3 muhafazakâr hali” tanımlıyor [3]: muhafazakâr
demokratlık ya da liberal muhafazakârlık (DP > AP > ANAP > AKP hattı),
milliyetçi muhafazakârlık (paralel Ülkücü CKMP > MCP > MHP ve Milli
Görüşçü MNP > MSP > RP > FP > SP hatları) ve cumhuriyetçi muhafazakârlık
(sürekli CHP’de birleş(tiril)en sosyal demokrat hat). Bu yaklaşım, öncelikle
AKP'yi Milli Görüşçü hattan ayırıp, tarihsel olarak daha doğru konumlandırmayı
sağlıyor. Zira gömlek değiştirenlere değil, gömleklere odaklanıyor. Bu da son
birkaç yılda AKP'nin devletleşerek geçirdiği dönüşümü çok daha beklendik
kılıyor [4].
Sanırım mevcut halleri birer terimle değil de birden fazla terimle
tanımlamak, paradoksal görünen birçok şeyi normalleştiriyor ve model de gücünü
buradan alıyor. Fakat Tanıl Bora’nın hem daha eski, hem de daha bilindik bir başka
modelinde [5] durum farklı: o zamanki Türkiye sağı her biri tek terimle
tanımlanan “3 sağ hali” ile – muhafazakârlık, İslamcılık ve milliyetçilik ile –
ele alınıyor. Samim Akgönül, Tanıl Bora’nın tanımladığı ve tabii ki etkileşime
kapalı olmayan bu 3 sağ halinin AKP bünyesinde birbirine kaynaştığını, hatta
vahşi kapitalist (daha doğrusu neo-Keynesyen) yeni bir halin de mevcut birleşmeye eklemlendiğini öne sürüyor
[6].
“3 sağ hali” modelinden “3 muhafazakâr hali” modeline geçme gerekliliği
bile başlı başına üzerinde durulması gereken bir şey. Milliyetçiliğin (İslamcılığın)
Ülkücüler (Milli Görüşçüler) tarafından pompalanan yoğun anti-komünizm (anti-semitizm)
propagandasıyla milliyetçi muhafazakârlığa dönüştü(rüldü)ğünü söyleyebiliriz. Bu
yüzden ne Nihal Atsız’ın Türkçülüğü, ne de Ercüment Özkan’ın İslamcılığı, günümüze
kadar ulaşamadı. Önceden muhafazakârlık olarak tanımlanan ideoloji ile sonradan
liberal muhafazakârlık olarak tanımlanan ideolojinin ise birbirinden çok farklı
şeyler olduğunu söylemek zor. Samim Akgönül’ün işaret ettiği neo-Keynesyen
yeni bir bileşenin ortaya çıkması dışında…
Bu yeni bileşene odaklanmak için de yaklaşık çeyrek yüzyıllık bir çerçeve
kullanan, Fırat Mollaer’in “çağdaş 3 tarz-ı siyaset” modeline [7, 8]
bakabiliriz. Bu model, siyasi yelpazeyi tekno-muhafazakârlık, endişeli Kemalizm
ve liberal sol olarak üçe ayırıyor. Samim Akgönül’ün neo-Keynesyen yeni bir
hal olarak adlandırdığı çılgın projecilik, tekno-muhafazakârlık tanımlamasında
oldukça belirgin bir şekilde vurgulanıyor. Ayrıca Tanıl Bora’nın muhafazakârlığı
modernleşme karşısına konumlandırmaya olan itirazı da daha güçlü bir ifade
buluyor. Öyle ki, bu modele göre Türkiye'deki modernleşme ekollerini dünyadaki
benzerleri gibi ikiye ayırmak mümkün: i) toplumu akılcı olarak yeniden
yapılandırmaya çalışanlar (Komünistler, Anarşistler, Liberaller, Kemalistler vs.)
ve ii) bu yaklaşıma kategorik olarak karşı olan, toplumsal tutuculukla görece
daha uyumlu ve toplumu deneyci olarak yeniden yapılandırmaya çalışanlar (80 sonrasının
tekno-muhafazakârları). Sanırım bu yaklaşımın gücü de özünde bir betimlemeden
öte eleştiri olmasından kaynaklanıyor.
Özellikle AKP iktidarının geçmişini daha iyi an'lamak için Samim Akgönül’ün,
Tanıl Bora'nın ve Fırat Mollaer'in sözünü ettiğim yaklaşımlarını bazen
dönüşümlü olarak, bazense iç içe kullanmak mümkün ve yeterli görünüyor. “3 B”
modeli, “Cumhuriyet Mitingleri”ne katılanların korktuğu gibi AKP ideolojisinin
cumhuriyet düşmanı bir şeriatçılık olmadığını; “3 sağ hali” ve “3 muhafazakâr
hali” modelleri, “Yetmez ama Evet”çilerin abarttığı gibi AKP ideolojisinin eski
statükoya alternatif bir özgürleşme programı olmadığını ve “çağdaş 3 tarz-ı
siyaset” modeli, “Gezi Direnişi”nde bulunanların iddia ettiği gibi AKP
ideolojisinin modernleşme karşıtı bir gericilik olmadığını gözler önüne
seriyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın çıraklığı Necmettin Erbakan’ın arkasında
geçtiyse; kalfalığı Adnan Menderes, Süleyman Demirel ve Turgut Özal’ın;
ustalığı Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’nün izinde geçmiş/geçiyor
diyebiliriz. Fakat özetlemeye çalıştığım bu “3”lü modellerin hiçbiri bu
dönemler arasındaki geçişlerle ilgilenmiyor. Belki de bu yüzden olsa gerek, AKP
ideolojisinin dünü ve bugünü hakkında ne kadar çok şeyler söyleseler de, geleceğine
dair güçlü bir ipucu vermiyorlar.
Dönemler arası geçişleri de inceleyecek bir modelde ideolojiler kadar
kişiler de önemli olmalı kanımca. Sosyal medyadaki AKP çözümlemelerine uzun bir
süredir hâkim olan Erdoğan - Gül karşılaştırması da olsa olsa bu bağlamda
ilginç olabilir. Levent Gültekin'in geçenlerde yayınlanan bir yazısında [9]
Erdoğan - Gül karşılaştırması dindar siyasetçiler arasında hep olageldiği iddia
edilen bir gelenekçi - yenilikçi ayrımı üzerine oturtturuluyor. Milli Görüşçü
milliyetçi muhafazakârlıktan liberal muhafazakârlığa geçiş çözümlenirken, önce
bu ayrım çeşitlendiriliyor yazıda: “gelenekçiler”, “yenilikçiler”, “itikatta
yenilikçi, amelde gelenekçiler”, “itikatta gelenekçi, amelde yenilikçiler”. Yazara
göre o geçişte Abdullah Gül bir “yenilikçi”yken, Recep Tayyip Erdoğan bir “itikatta
gelenekçi, amelde yenilikçi”ydi. Son dönemde ise özüne dönen Erdoğan tarafından
“yenilikçi” olanların hepsi “itikatta yenilikçi, amelde gelenekçi” olmaya
zorlandı. Bu zorlamanın dışında kalan tek isim ise Gül oldu ve onun partisine
geri dönecek oluşu AKP’yi değiştirme potansiyeline sahip yegâne güç.
Peki, Levent Gültekin’in yenilikçi - gelenekçi dikotomisinden umduğu
değişim AKP’de gerçekleşirse, mevcut “3”lü modeller kapsamında bu değişimi
betimlemek mümkün olur mu? Yoksa yeni tanımlamalar içeren başka modeller mi
geliştirmek zorunda kalırız?
[1] Samim Akgönül, “Türkiye’de din, 3 B teorisi ve AKP”
[2] Onur Pusuluk, “Ilımlı Kemalizm”
[3] Tanıl Bora: “Seküler-mütedeyyin hattını yerinden oynatan hareketlerönemli”
[4] "Muhafazakâr demokratlar kendi iktidarlarının başlangıç safhalarında devleti minimize etmeyi, devletin başındaki kutsallık hanesini kaldırmayı hedeflerler. Klasik anlamda liberal devlet fikrine yatkındırlar. Örneğin 60’ların ortalarındaki Demirel “gerçekten inanamıyorum!” dedirtecek düzeyde liberal demokrattır. 70’lerdeki Demirel neredeyse faşizan düzeyde devlet tapıncına sahiptir. Bu sadece Demirel’in dönüşümüyle açıklanmayacak bir durumdur. Liberal muhafazakâr eklemlenme içindeki tahterevallinin durumuna bağlıdır." - [3]'ten alıntı.
[5] Tanıl Bora, “Türk Sağının Üç Hali: Milliyetçilik, Muhafazakârlık, İslamcılık” İstanbul: Birikim, 1999.
[6] Samim Akgönül, “Üç sağdan üç sola: Alternatifdoğar mı? Doğmalı mı?”
[7] Fırat Mollaer’le yeni “Üç Tarz-ı Siyaset” üzerine
[8] Fırat Mollaer, “Tekno-Muhafazakâr Holdingler Kıyamet Alameti”
[9] Levent Gültekin, “AK Parti’de yenilikçi-gelenekçi tartışması”
[4] "Muhafazakâr demokratlar kendi iktidarlarının başlangıç safhalarında devleti minimize etmeyi, devletin başındaki kutsallık hanesini kaldırmayı hedeflerler. Klasik anlamda liberal devlet fikrine yatkındırlar. Örneğin 60’ların ortalarındaki Demirel “gerçekten inanamıyorum!” dedirtecek düzeyde liberal demokrattır. 70’lerdeki Demirel neredeyse faşizan düzeyde devlet tapıncına sahiptir. Bu sadece Demirel’in dönüşümüyle açıklanmayacak bir durumdur. Liberal muhafazakâr eklemlenme içindeki tahterevallinin durumuna bağlıdır." - [3]'ten alıntı.
[5] Tanıl Bora, “Türk Sağının Üç Hali: Milliyetçilik, Muhafazakârlık, İslamcılık” İstanbul: Birikim, 1999.
[6] Samim Akgönül, “Üç sağdan üç sola: Alternatifdoğar mı? Doğmalı mı?”
[7] Fırat Mollaer’le yeni “Üç Tarz-ı Siyaset” üzerine
[8] Fırat Mollaer, “Tekno-Muhafazakâr Holdingler Kıyamet Alameti”
[9] Levent Gültekin, “AK Parti’de yenilikçi-gelenekçi tartışması”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder