Bence herkeste
aynı oranda merak ve şüphe içgüdüsü mevcut ve bunlar bir yerlere yönlenmek
zorunda.
Merak içgüdüsü kimisinde işine, kimisinde bilime, kimisindeyse futbol, popstar, tv dizileri, bbg evleri, magazin haberleri gibi şeylere yönlen(diril)iyor.
Merak içgüdüsü kimisinde işine, kimisinde bilime, kimisindeyse futbol, popstar, tv dizileri, bbg evleri, magazin haberleri gibi şeylere yönlen(diril)iyor.
Şüphe içgüdüsü ise kimisinde alışıldık ve tanıdık olana – ki bu, sorgulama ve eleştirme yetisi kazandırıyor insana, kimisindeyse yabancı olana (Kürd’e, Alevi’ye, Ermeni’ye, Amerikalı’ya, Yahudi’ye,, vs) yönlen(diril)iyor.
* *
*
Gerek Orta
Asya’dan beraberimizde getirdiğimiz Türk kültüründe, gerekse Anadolu’da
Türklerden önce yerleşip, birbiri içinde harmanlanmış olan kadim kültürlerde
yabancı olana ilgi duyma baskın bir özellik. Bu özellik sayesinde Anadolu, her
yabancı kültürü içinde eritmiş; Türkler de Anadolu’ya gelene kadar karşılaştığı
her kültürü kardeş bilip, onlarla etkileşmiş.
Peki, öyleyse yabancı olana şüphe duyma ne zaman ortaya çıkıyor Anadolu’da? Çok eski zamanlarda olmadığı kesin, daha 700 yıl önce Ebu Said Ebu'l Hayr, “Kim olursan ol gel” diyor hala. Ya da Yunus Emre, “Gelin canlar bir olalım” diye sesleniyor.
Peki, öyleyse yabancı olana şüphe duyma ne zaman ortaya çıkıyor Anadolu’da? Çok eski zamanlarda olmadığı kesin, daha 700 yıl önce Ebu Said Ebu'l Hayr, “Kim olursan ol gel” diyor hala. Ya da Yunus Emre, “Gelin canlar bir olalım” diye sesleniyor.
* *
*
Jung, medeniyet çatışmalarının insanoğlunun kendini anlamada çektiği büyük bir sıkıntının yan ürünü olabileceğini iddia etmiş. Bu iddiaya göre, insanoğlu kendini diğer canlı türleriyle fiziksel olarak karşılaştırıp, kendi fiziksel özelliklerini daha iyi anlamaya başladıktan sonra, medeniyetler arasındaki fiziksel farklılıkların bir sorun teşkil etmesi de son buluyor. Fakat kendi zihinsel özelliklerini anlamak için, kendini zihinsel olarak karşılaştırabileceği başka bir canlı türü bulmada bu kadar şanslı değil insanoğlu ve kendi içindeki zihinsel farklılıklar onu hep rahatsız ediyor.
Bu bağlamda, acaba
Anadolu’da şüphenin yabancı olana yönlenmesi, din ve mitolojinin toplum
yaşantısının merkezinden uzaklaşmaya başlamasıyla ilgili olabilir mi? Çünkü din
ve mitoloji, insan türüne kendini zihinsel olarak karşılaştırabileceği tanrılar,
periler, cinler, melekler gibi başka canlı türleri sunuyor. Kim bilir?
Ya da Anadolu insanı dünyaya daha çok açılsa – Avrupalılarla, Asyalılarla, Amerikalılarla,, vs dünyayı algılama ve yaşama şeklini kıyaslayabilse; Ermenilerle, Rumlarla, Farslarla, Kürtlerle, Araplarla,, vs kendini kardeş hissetmeye başlar mı yeniden?
Yoksa illa uzayın
bir yerlerinden akıllı bir canlı türü dünyayı ziyaret mi etmeli zihinsel
farklarımızın sorun uzayımızda eriyip gitmesi için?
Sevgiyle,,
oNuR,, sU LeKeSi
4 yorum:
cok güzel
açıkçası ben bu yazıyı pek güzel bulmam. tarihi bilgi içeriği tartışmaya çok açık. şiddetli karşı çıkanlara da bir şey diyemem
:))
sen neden güzel buldun isimsiz arkadaş?
ben yazıyı okumadım ki isimli yoldaş.bir arkadaşım yorum yapılmıyormus dedi blogspotta ben de bak böyle yapılıyor demek icin senin yazına yorum yaptım.amacım da yorum yapmak degildi birseyi denemekti.cok kötü yazmak yerine nezaketen cok güzel yazdım.bir daha böyle birsey yasarsam cok güzel yazarım.
:))
umarım yazıyı okuyup, ondan sonra da yorum yaparsın öyleyse..
Yorum Gönder