TaNRı, iNSaNı
yaratmış; insanlarsa tanrıları:
Savaşıp, yeniştikçe
onlar; bilişip, barışacak;
O'na doğru evrileceklermiş
güya hep BiRLiKte!
Ey GüZeL BaRıŞ!
Sen.. ..başı sonu
gurbette, ne de eğri bir YoLmuşsun.
Ey ÇiRKiN oNuR!
Sen.. ..dünü yarını
garip, ne eğreti YoLCuymuşsun.
Hakikat(in)e
giden yol(un)da, kişinin attığı her yeni adım, bu yolun geçmişini de,
geleceğini de değiştirirmiş. Bu yüzden olsa gerek, ne birden fazla kişiyi
alabilirmiş yol(u), ne de bir sonu olabilirmiş. Sonu olmayan sonsuz tane yolmuş
YoL!
Hakikat!
İki ayaktan biri YoLdayken,
diğeri havaya atıldığında – YoL hem bozulurken, hem de yeniden yapıldığında –
aNlamlandırılabilirmiş YaLNıZca. Hayalle birlikte kurulabilirmiş yalınca.
aNın ötesi YoLda düşme,
düş görme; gerisi YoLda kalma, kendini kandırmaymış aSLıNda.
Hayal!
İşte sürüyü toplum yapan
(B)aĞ. Onu kurmak için, zaman zaman YoLdan çıkıp, DiNlenmek gerekirmiş:
diğerleriyle konuşmak ve görüşmek; tanışmak ve bilişmek, tartışmak ve sevişmek,
yaşamak ve ölmek hatta. BeNden BiZe ağmak, BiZden de BeNe yağmak aynı aNda.
Akıl ve vicdan!
DiNlendikçe kişiye aklı
itaat, vicdanı isyan etmeliymiş. Tekrar YoLa düşmek imkânsızmış yoksa.
Akıldan çağrıldıkça,
çağlayan gibi çağa çağa; vicdandan sağaltıldıkça, sağım gibi sağa sağa gelirmiş
hakikatin BiLGisi. Aklını itaat ettirmeyen denizde, vicdanını isyan ettirmeyen
çölde bulurmuş kendisini: kaybolurmuş.
BiLGi!
Akan temiz su gibi: içine
girdiği aNda zihni temizlerken; onun şeklini, rengini ve belki kirini de
alırmış. Bir başkası, hatta bir başka aN için durgunmuş, renkliymiş, kirliymiş:
leke bırakırmış! Su lekesini temizlemek içinse, daha çok su dökmek gerekirmiş
lekenin üstüne.
Karışıklıklar
karşılaşırmış, karmaşıklaşırmış umutla ve sevgiyle.
Yolcu YoL(un)da gerek! Su
gibi gitmiş, su gibi gelmiş yine!!
Umutla, Sevgiyle,,
oNuR :: sU LeKeSi