düş-ce etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
düş-ce etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Kasım 2017 Cuma

DüŞe ÇeKiM


Yüzü düşüp de feleğin yere, birer birer sönerken yıldızlar, 
Fosforlu gülüşleriyle gelir, ruhumu süsleyen bütün kızlar. 
Dönüp dururum olduğum yer(d)e, bakışların zayıf çekiminde 
Varlıklarından habersiz gibi, hiç sarsılmamış gibi kiminde,, 

Ayağım yerden kesilir birden: yörüngene oturur(,) düşlerim, 
Ruhum ışığınla dolup taşar, biter geceleri ölüşlerim. 
Ne kalacaksa benden yarına, seninle dolaşıp an’lamlanır: 
Hep ben aşağı, hep sen yukarı,, düşüm gülüşünle tamamlanır.

3 Kasım 2017 Cuma

SaKLaN(a)MaÇ


Yumup aramızdaki duvarın önünde, 
Renklerin kesinliğinde unuttuğum, 
En büyük düşümde aradım adını. 

Kulaktan kulağa oynanıyormuş gibi içimde, 
Dolaşmaya başladı kendi kendine, 
Ve birbirini dışlayan benlerin hepsi birden 
Aynı hale çöktü daha ilk hecesinde. 

Meğer seslerin belirsizliğinde bulduğu, 
En yaratıcı düşünceme saklanmış. 

Ciğerimin guşesi, canımın paresi,, 

3 Ağustos 2015 Pazartesi

(ç)izge 6: FıSıLTI (F)aSLı

Sözünün gölgesi(dir) düşünce.. ..başının gözünün üstün(d)e:
Çalar ölümün(den) karasını.. ..o göğsündeki ak sütün(d)e!
 

Senden önce ve be(de)nden öte.. ..fısıltının (f)aslıdır duygu.


31 Ekim 2014 Cuma

aYRıLıK




                                   Ruhumu yakan ateşi ayrılığın, biraz da bedenime değse:
                                   Kül olup savrulsam rüzgârda, uçup konsam saçlarınızın teline.

                            Boğuluyor duman altında yüreğim, isiyle boyanıyor kanım:
                            Cama duran opak kum gibi, dağlanıp duruyor çıkana dek canım.

                     Ruhumu çökerten yükü ayrılığın, az biraz gövdemi de ezse:
                     Yol olup uzasam altında, ulaşsam ayaklarınızın dibine.

              Çorak toprak gibi parçalanıyorum, sissiz burada ağır ağır:
              Saklanıyorum anılara, kulaklarım kalıyor dünyaya sağır.

       Ruhumu saran mikrobu ayrılığın, az bir de cesedime geçse:
       Pul olup dökülse ciğerim, çiçek olup bastığınız yerde bitse.

Dalında çürüyen yeşil yaprak gibi, kokuyor yaşlar gözlerimde;
Bozuk süt gibi topak topak, çöküyor anlam, kesilmiş sözlerimde.

27 Ekim 2014 Pazartesi

YoL


TaNRı, iNSaNı yaratmış; insanlarsa tanrıları:
Savaşıp, yeniştikçe onlar; bilişip, barışacak;
O'na doğru evrileceklermiş güya hep BiRLiKte!

Ey GüZeL BaRıŞ!
Sen.. ..başı sonu gurbette, ne de eğri bir YoLmuşsun.
Ey ÇiRKiN oNuR!
Sen.. ..dünü yarını garip, ne eğreti YoLCuymuşsun.


Hakikat(in)e giden yol(un)da, kişinin attığı her yeni adım, bu yolun geçmişini de, geleceğini de değiştirirmiş. Bu yüzden olsa gerek, ne birden fazla kişiyi alabilirmiş yol(u), ne de bir sonu olabilirmiş. Sonu olmayan sonsuz tane yolmuş YoL!

Hakikat!

İki ayaktan biri YoLdayken, diğeri havaya atıldığında – YoL hem bozulurken, hem de yeniden yapıldığında – aNlamlandırılabilirmiş YaLNıZca. Hayalle birlikte kurulabilirmiş yalınca.

aNın ötesi YoLda düşme, düş görme; gerisi YoLda kalma, kendini kandırmaymış aSLıNda.

Hayal!

İşte sürüyü toplum yapan (B)aĞ. Onu kurmak için, zaman zaman YoLdan çıkıp, DiNlenmek gerekirmiş: diğerleriyle konuşmak ve görüşmek; tanışmak ve bilişmek, tartışmak ve sevişmek, yaşamak ve ölmek hatta. BeNden BiZe ağmak, BiZden de BeNe yağmak aynı aNda.

  
Akıl ve vicdan!

DiNlendikçe kişiye aklı itaat, vicdanı isyan etmeliymiş. Tekrar YoLa düşmek imkânsızmış yoksa.

Akıldan çağrıldıkça, çağlayan gibi çağa çağa; vicdandan sağaltıldıkça, sağım gibi sağa sağa gelirmiş hakikatin BiLGisi. Aklını itaat ettirmeyen denizde, vicdanını isyan ettirmeyen çölde bulurmuş kendisini: kaybolurmuş.

BiLGi!

Akan temiz su gibi: içine girdiği aNda zihni temizlerken; onun şeklini, rengini ve belki kirini de alırmış. Bir başkası, hatta bir başka aN için durgunmuş, renkliymiş, kirliymiş: leke bırakırmış! Su lekesini temizlemek içinse, daha çok su dökmek gerekirmiş lekenin üstüne.

Karışıklıklar karşılaşırmış, karmaşıklaşırmış umutla ve sevgiyle.

Yolcu YoL(un)da gerek! Su gibi gitmiş, su gibi gelmiş yine!!

Umutla, Sevgiyle,,

oNuR :: sU LeKeSi

22 Ekim 2014 Çarşamba

(ç)izge 5: Öz(ü)gür Den-iz

Kendinden taşarken dalga dalga, arşa çıktın omuzunda gün-eş'le;
Don-up, asılı kaldın orada: özge hakikatlarin çekiminde!


28 Ağustos 2014 Perşembe

(T)uZaK



Uzaklaştıkça kadından, kendini kaybetmişti adam. Adını unutmuştu önce: her seslenişe dönüyor, her seslenende onu görüyordu. Unuttuğunu bile unuttu ardından: sesler de anlamsızlaştı, yüzler de. Hem sağır, hem de kör oldu dışına. Gurbet bile artık onu sarıp, sarmalayamıyordu: içinde dolan yokluk, dışına taşıyor, gurbeti de yutuyordu.

Bir türkü yakıp içinden, dumanından dışını göremeyecek kadar,, din'le(ş)mişti aslında adam uzaklarda. Gözlerinde yoğuşan duman, yağmur olmuştu bir vakit sonra. Yine de sönmemişti ya yangını: kim ne mırıldansa yakınında, içinde bir rüzgâr esmiş, biraz daha büyütmüştü yangını, biraz daha küçültmüştü ormanı.

Gözlerinin yeşili de sarısı da kararmıştı bu yangında; bakışları dağlanmıştı. Hiçbir dışrak rengi yansıtmıyordu geriye. Sanki çevresindeki tüm varlık içindeki o tek yokluğa düşüyor, o tek yokluğa dönüşüyordu. Yürüdüğü yollar yıkılıyordu, geçtiği zamanlar duruyordu adımlarının arkasından.

Ne yatacak yeri vardı kadının sıcağından ayrı, ne kalkacak sabahı vardı kadının ışığından gayrı. Kadından uzaklaşınca, kendinden uzaklaşmıştı.

iZ-LeYiCiLeR