Dün
Türk kültürü, konar-göçerliğin kalıplığında şekil almıştır. Her göçebe
toplulukta olduğu gibi bizde de sözlü iletişim yazılı iletişimden daha
etkilidir. Gerçekliği göz ile değil, kulakla kuşatmaya çalışırız. Dün kitap
okumayıp, mani, şiir, destan, türkü,, vs. dinlediğimiz gibi; bugün de kitap
okumayıp, haber, klip, dizi, film,, vs. izleriz.
Geçmişle ilişkimiz mekânsal değil, zamansaldır. Sınırlarımızı coğrafyayla değil
tarihle çizeriz. Bin yıl önce bu topraklara geldiğimizde Batı’da Roma, Doğu’da
Pers, onların ortasındaysa kadim Anadolu yerleşik kültürlerinin etkisiyle biz
de yerleşik hayata geçmişizdir, doğrudur. Fakat bu kültürler, toplum yapımızdan
çok, devlet yapımız üzerinde radikal değişimlere sebep olmuştur.
Anadolu’ya yerleştikten sonra toplum yapımızı en belirgin şekilde
etkileyen, başka tür bir konar-göçer kültür olan Arap kültürü olmuştur. Ortaya
çıkan Türk-İslam sentezi de bu bağlamda hala daha çok konar-göçer bir kültürdür.
İmparatorluk sınırlarını sürekli Batı’ya doğru genişletme çabamız da bu
yüzdendir, matbaayı oldukça geç kullanmaya başlamamız da.
Aslında Modern Batı kültürü karşısında zayıf kalmamızın da sebebi
konar-göçerliğimizle ilgilidir. Ne zaman yazılı iletişim toplumsal ilerleme için
olmazsa olmaz hale gelmiştir, biz de o zaman çağdaşlarımıza göre gerilemeye
başlamışızdır.
Gerilemenin inkâr edilemez bir noktaya ulaşmasından sonra, bu topraklarda ilk
ortaya atılan çözüm önerisi Batılılaşma olmuştur. Buna refleksel bir tepki
şeklinde ise alternatif bir çözüm önerisi olarak İslamcılık doğmuştur.
Bugün
Türkiye İslamcıları, en az Batılılaşma kadar İslamcılığın da çıkmaz
sokakları olduğunu görememiştir. Bugünlerde Yusuf Kaplan örneğinde
belirginleştiği gibi, hala da göremiyor sanki.
Birinci çıkmaz sokak, Batı’nın kültür ve teknolojisinin ayrılabilir şeyler
olarak düşünülmesidir. Fakat işin aslı hiç de öyle değildir. Kültür ve
teknoloji birbirlerine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Batı’dan teknolojiyi almaya
başladığınızda, kültüre de kapıyı aralamış olursunuz. Bu noktadan sonra
kültüre, özellikle de bilimsel kültüre kapıları sonuna kadar açmadıkça da, teknolojik
bağımlılığınızdan kurtulamazsınız.
İslamcılığın şeriat halinin giderek zayıflaması da bu yüzdendir, tarikat ve
marifet hallerinin giderek Batılılaşması da.
İkinci çıkmaz sokak, Batı’ya karşı katı bir sınır çizilebileceğinin
düşünülmesidir. Konar-göçer kültürlerde coğrafi sınırlar yapaydır ve her zaman
buharlaşabilir. Yeterince yerleşikleşmeden mekânsal bir savunma söz konusu
olamaz. Bugün en yerleşik olanlarımız Batılılaşanlarımızdır.
Gezi Direnişinin Türkiye’deki ilk mekânsal savunma olması ve bu harekete
katılanların çoğunun muhafazakâr İslamcılığın karşısında konumlanması da bu
yüzdendir, şeriat İslamcılığının kurduğu mutlak Batı karşıtı duvarların sonraki
hallerde yıkılması da.
Üçüncü çıkmaz sokak – ki Batılılaşma taraftarları da aynı hatayı yapmıştır –
yazılı iletişimin önemini koruduğu sürece kültürümüzün çağdaş Batı kültürünü
yakalayabileceğinin düşünülmesidir. Bugün yönetimimizi tamamen Batılılara
bıraksak bile, bu mümkün değildir. Hiçbir toplum mühendisliği bizi onlarla aynı
seviyeye çıkartmaya yetmez.
En iyi üniversitelerimizde bile genel olarak bilimin sefil, bilim
insanlarınsa yetersiz olması bu yüzdendir.
Yarın
Size çok karamsar bir tablo çizdiğimin farkındayım. Kültürel olarak
konar-göçerlikten yerleşikliğe geçmemiz için belki daha bir bin yıl daha
gerekecek gibi görünüyor. Fakat ben hiç de o kadar karamsar değilim. Zira konar-göçerliğimizden
kurtulmamız gerektiğineyse asla katılmıyorum. Bence en büyük hatamız ondan
kurtulmaya çalışmak. Aksine, toplumsal yapımızı kabullenip, ona uygun şekilde
kurum ve teknolojiler geliştirmek zorundayız.
Misal, kitap okumayı sevmiyoruz ama sesli veya görsel kitapları da sevmez
miyiz? Video ağırlıklı özgür internet üniversitelerinde dersler bugünküler
kadar sıkıcı gelir mi bize? Üniversite binalarına sadece hocalarla sohbet etmek
ya da tartışmak için gitsek, ayaklarımız yine geri geri gider mi?
Teknoloji dünden bugüne yazılı iletişimi bize mecbur kılmıştı ama ilerlemesi
orada kalmadı. Sözlü ve görsel iletişim, her geçen gün giderek daha da
kolaylaşıyor. Bu kaçırılmaması gereken bir fırsat olabilir. Konar-göçerlikle
yerleşiklik arasında uygun bir denge tutturur, özgün kurum ve teknolojiler
geliştirebilirsek, neden yeterince başarılı olmayalım ki?
sonraki yazılar : İslamcılığın Çıkmaz Sokakları : Şarkın Devlet Aklı - Türkiye Uzak Tarihi (taslak)
İslamcılığın Çıkmaz Sokakları : Din ve Bilim - Türkiye Uzak Tarihi (taslak)
sonraki yazılar : İslamcılığın Çıkmaz Sokakları : Şarkın Devlet Aklı - Türkiye Uzak Tarihi (taslak)
İslamcılığın Çıkmaz Sokakları : Din ve Bilim - Türkiye Uzak Tarihi (taslak)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder