8 Eylül 2015 Salı

(ç)izge 7: SuS(KuN) PuS(u)

Sizin hiç babanız öldü mü?

Benim babam öldü. O sabah mutlu uyandım diye mutluluğa küstüm ben. Hala daha mutluluk hızla suçluluğa bozunur bende. 

Mutlulukla beraber bir de futbola küstüm. O güne kadar kaybedilen maçların ardından için için ağlardım çaresizce. Ve o gün babam ölmüştü ama.. ..ağlamaktan fazlası gelmiyordu elimden işte yine. Ne her şeyi bırakıp, kaçabiliyordum; ne de her şeye rağmen dimdik ayakta durabiliyordum. Başım öne eğik, sessizce yaşlar dökülüyordu yüzümden yere. 

Hangi maçı kaybetmek eş olabilirdi ki babamı kaybetmekle? Bir daha hiç üzülmedim tuttuğum takım yenildiğinde. 

Bir de, bir de televizyona küstüm. Cenaze evinde televizyon izlenmez deyip, televizyonu kapattıklarında bir daha tekrar hiç açmayacaklar sanmıştım. Ne yalan söyleyeyim, bu biraz yüreğimi büyütmüş, acımı seyreltmiş, hüzne çevirmişti. Madem babam yoktu artık hayatımızda, televizyon da olmayacaktı. 

Öyle olmadı ama. Sayılı yas günleri bitti ve televizyon salonumuza geri geldi. Babam geri gelmediği halde hem de. 

Sizin hiç babanız öldü mü? 

3 yaşındaki Cevdet’in babası öldü. Ve babasını şehit ilan eden Devlet, Cevdet’i tüm ülkenin televizyondan canlı canlı izlediği bir futbol maçına götürdü. Galibiyet sevinciyle coşan mutlu tribünde küçük bir kara delik gibi fotoğraflara geçti Cevdet’in öksüz yüzü. Bense başka nedenlerle defalarca küsmüş olduğum Devlet’e, bu sefer de (benimkisi dâhil) tüm ölü babalar için küstüm. Aynı anda onlarca başka çocuğun suskun bir pusuda babasız kaldığından habersizce.. 

 
En yakın(ın)dan ölümün soğuğunu tanıdığı, doğumun sıcağını kokladığı halde, çocukları öldür(t)menin ya da babasız yaşatmanın ne demek olduğunu anlamayanlar var ya.. ..onlara Allah elinde ayetleriyle peygamber bile gönderse kalpleri yumuşamaz, vicdanları aydınlanmaz gibi geliyor bana artık. 

Gözlerindeki perdeyi yırtacak bir fotoğraf, kulaklarındaki mührü kıracak bir feryat olsaydı keşke. Fakat padişah fermanlarından, paşa kanunlarından ya da eşkıya çağrılarından başka bir şeyi önemsemiyorlar maalesef. Padişahlar, paşalar ve eşkıyalar içinse – çocuk(lu) olsun, olmasın fark etmez - insan gerektiği zaman arttırılabilir ya da azaltılabilir olan nüfusun en küçük parçası sadece! 

Doğusundan batısına bu topraklarda devlet terörünü her görmek istemediğinde yüzünü Filistin'deki devlet terörüne çeviren Sünni Türkiye Müslümanlığı.. 

Gezi'de iktidarın bekası uğruna polisin masum çocukları öldürebileceğini, medyanınsa bunun üzerini örtüp şehir efsaneleri üretebileceğini bir kez gördüğü halde şimdi Güneydoğu’da yine gözleri görmez, kulakları duymaz, akılları yatmaz olan Ulusalcı Türkiye Liberalliği.. 

Ve Ak Saray'a karşı yaptığı “seni başkan yaptırmayacağız” türündeki cesur çıkışın bir benzerini Kandil Dağı'na karşı da yap(a)mayan, polise/askere karşı halkın önünde kendini siper ettiği gibi gerilla karşısında polisin/askerin önünde siper ol(a)mayan, Barışsever Kürt Siyaseti.. 

Utanıyorum kendimden! Utanıyorum sus pus oturup, bunları yazıp, çizmekten!!

En büyük tabu ölüm değil, yaşam memlekette. Ölüm ise aslında bir araç: bazen onun, bazen bunun ama.. ..hep bir araç sadece!

1 yorum:

Cosmocomical dedi ki...

Çok güzel bir yazı...

iZ-LeYiCiLeR