"Müslümanların Masumiyeti" adlı kısa filmin ardından insanlığımızdan çok şey kaybettik yine ama bu sefer yeni bir kavram kazanıyoruz sanırım: nefret suçu.
Aslında bu o kadar da yeni bir kavram değil, öyle ki birçok anayasada yıllardır onla ilgili kanunlar bulunuyor. Buna rağmen biz her zamanki gibi zihinsel hijyene dikkat etmiyor ve onu kavram haritamızda olması gerekenden başka bir yere koymayı deniyoruz. Yabancı kavramları anlam yükleriyle oynayarak benimsemek güzel bir alışkanlık olsa da, her alışkanlık gibi bir yerden sonra o da zararlı.
Suç olarak adlandırılan bir şey çok göreceli olabilir mi? Kanımca olmamalı ve nesnel bazı şartları sağlamalı.
Peki ifade özgürlüğünü nefret suçuna (d)eviren nesnel şart(lar) neler olabilir?
Sevan Nişanyan'a göre ifadenin konusu olan kişiler ifadenin ardından şiddete maruz kalıyorsa artık orada bir nefret suçu işleniyor olmalı. Suç tabii şiddet üzerinden tanımlanmalı, Nişanyan haklı. Peki böyle haklı bir tanımlama niye bu kadar sürtünmeye uğrar zihinlerimizde?
En önemli sürtünme etmeninin toplumsal bilinç-altımızı şekillendiren şamanik atalar kültü olduğunu düşünüyorum. Muhammed Peygamber'den Halife Ali'ye, İmam Hanefi'ye, Maturidi'ye, .. , Said Nursi'ye, Fethullah Gülen'e,, dini anlayış ve yorumları kutlu peygamberler, mezhep imamları ve cemaat önderlerimiz; Marx'tan, Lenin'den, Atatürk'e, .. , Atsız'a, Türkeş'e, Apo'ya,, siyasi anlayış ve ideolojileri kutlu kurucular, parti başkanları ve örgüt liderlerimiz var bizim. Zihnlerimiz onların adına yaptığımız putlarla dolu. Onları (haklı ya da haksız) yargılamak ve (doğru ya da yanlış) eleştirmek putlarına, yani bize saldırmak demek.
Müslüman Araplar da bizden çok farklı değil bu konuda. Sadece atalar kültüne sahip olmadıklarından onların zihinsel put sayısı bizimkinden çok daha az, bir tane o kadar. Bahsi geçen kısa filmi ülkelerinde inatla gündeme getirerek onlarca gayrimüslimi fiziksel şiddete maruz bırakmaları ve bu yüzden bir nefret suçu işlemiş olmaları peygamberi putlaştırmalarıyla ilgili.
Sevan Nişanyan'ın nefret suçu adı altında ifade özgürlüğünü kısıtlayacaklar kaygısıyla yazdığı yazıdaki Muhammed Peygamber’le ilgili cümle de üslubu yüzünden kırıcıydı ama nefret suçu değildi. Peygamberi ilahlaşırmamız yüzünden de nefret suçu doğurdu: onlarca müslüman Türk sosyal medyada kendisine zihinsel şiddet uyguladı.
Bir müslüman olarak ona karşı nefret suçu işlemeye eğilimli müslümanlar adına özür dilemek zorunda hissediyorum kendimi. Bir Türk olaraksa cahilliğimizden ve cahil cesaretimizden utanıyorum. Türkçenin ilk etimolojik sözlüğünü yazıp, internetten herkesle paylaşan Nişanyan'ı bir Türk milliyetçisi nasıl düşman bekleyebilir: asmak, kesmek, sürmek, vurmak,, isteyebilir?
Sevan Nişanyan gibi bir ateistin Muhammed Peygamber'le ilgili yazdıklarının Ermenifobik bir tepki yaratması ve Ermeni Cemaatlerinin onu yanlız bırakması bambaşka yazılara konu olması gereken bir sorun. Ama o bu aşırıtepkiyi ve tepki üzerine yalınabileceğini ön-görmemiş miydi? Muhakkak ön-görmüştü. Belki fitne olup, katılaşan düşüncelerimizdeki cevher ve cüruhu birbirinden ayırmak; belki turnusol olup, karışan duygularımız ne kadar asit, ne kadar baz bunu göstermek istiyordu.
Fakat en son Giordano Bruno'yu örnek vererek serdengeçtliği erdemleştirmeye başladı. Onu yakan ateş kararmamış vicdanlara sıçrayıp, büyüdü ve batıyı aydınlattı ama.. .. ne Hallac-ı Mansur'un (halkça katline) itaati Şeyh Bedrettin'in (halkın katline) isyanını büyütebildi bu topraklarda, ne de Aziz Nesin'in kara mizahı Hrant Dink'in beyaz güvercinini kurtarabildi. Ölü yıldızımız çok bizim. Şimdi acil bir şekilde yaşa(t)mak gerek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder