28 Ağustos 2014 Perşembe

(T)uZaK



Uzaklaştıkça kadından, kendini kaybetmişti adam. Adını unutmuştu önce: her seslenişe dönüyor, her seslenende onu görüyordu. Unuttuğunu bile unuttu ardından: sesler de anlamsızlaştı, yüzler de. Hem sağır, hem de kör oldu dışına. Gurbet bile artık onu sarıp, sarmalayamıyordu: içinde dolan yokluk, dışına taşıyor, gurbeti de yutuyordu.

Bir türkü yakıp içinden, dumanından dışını göremeyecek kadar,, din'le(ş)mişti aslında adam uzaklarda. Gözlerinde yoğuşan duman, yağmur olmuştu bir vakit sonra. Yine de sönmemişti ya yangını: kim ne mırıldansa yakınında, içinde bir rüzgâr esmiş, biraz daha büyütmüştü yangını, biraz daha küçültmüştü ormanı.

Gözlerinin yeşili de sarısı da kararmıştı bu yangında; bakışları dağlanmıştı. Hiçbir dışrak rengi yansıtmıyordu geriye. Sanki çevresindeki tüm varlık içindeki o tek yokluğa düşüyor, o tek yokluğa dönüşüyordu. Yürüdüğü yollar yıkılıyordu, geçtiği zamanlar duruyordu adımlarının arkasından.

Ne yatacak yeri vardı kadının sıcağından ayrı, ne kalkacak sabahı vardı kadının ışığından gayrı. Kadından uzaklaşınca, kendinden uzaklaşmıştı.

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Güzel yazı olmuş onurcan;)

,,sU LeKeSi dedi ki...

Sağolasın İsaçu ;)

iZ-LeYiCiLeR